Sürdürülebilir Yaşam Anlayışını Yaygınlaştırmak için Yerelde Yapılabilecekler

Neden Doğa ile Ahenk içinde Sürdürülebilir Yaşam?

Gelecek nesillere yaşanabilir, bereketli bir yaşam alanı bırakabilmenin önemini öncelikle gençlerin kavramasında, bilmesinde büyük önem var. Bu nedenle gençlerin önayak olacağı çalışmalar da daha değerli olacaktır. Doğayı, doğal gıda elde etmeyi, sürdürülebilir yaşamın önemini daha ana okulundan itibaren anlatabilir ve türlü çalışmalarla gösterebiliriz.

Bahçecilik, yapabileceğimiz en önemli çalışmaların başında gelir. Balkonda, çatıda, toprağa eriştiğimiz her herde bahçecilik yapabiliriz. Kendi doğal gıdanı üretmek ayrıca:

  • Sağlıktır.
  • Spordur – vücut hareket eder.
  • Çalışkanlıktır.
  • Rahatlama, Huzurdur – pozitif enerji.
  • Bilgi ve beceri elde edersin.
  • Zor zamanlar için çok değerli bilgiler.
  • Toprağı, doğayı tanımaya başlarsın, değerini anlarsın.
  • Sürdürülebilir yaşam için ilk adımdır.
  • Eğer çok kişi yaparsa, dönüşüm olasılığı artar. İnsanlar bilinçlenir.

 

Okullarda bahçecilikle başlanabilir. Doğal bahçecilikte kimyasal gübreler, kimyasal böcek ilaçları kullanılmaz. Doğal üretim yöntemleri vardır, bahçelerde bereketi sağlamak için başarılı yol haritaları da mevcuttur. Öncelikle bahçecilik başta olmak üzere sürdürülebilir yaşam konularını içeren eğitimler almak gerekir. 2 günlük ‘Sürdürülebilir Yaşama Giriş’ kursu ile başlangıç yapılabilir (örnek kurs içeriği aşağıdadır). Kurs sonrasında küçük ölçekli bahçelerin kurulumuna başlanabilir. Bahçelerimizde yerel, doğal, ata tohumlarını kullanmaya özen gösteririz. Hatta bu tohumları kendimiz çoğaltarak sonraki yıllar için koruyabilir ve başkalarına da verebiliriz.

Bahçelerin kurulumu özveri, çaba, emek ister. Konunun önemini anlayan öğretmenler ve öğrenciler gereken çabayı gösterirler. Okul aile birliklerinden, yerel yönetimlerden maddi ve manevi destekler istenebilir.

Okul bahçelerinden bir sonraki adım ise ‘Topluluk Bahçesi’ olacaktır. Topluluk bahçesi:

  • Şehir içindedir
  • Erişilebilir, başlangıcı kolay, az masraflı
  • Tembelliği atıp çalışkanlık için
  • Vakfedilmiş bir toprak üzerinde bir grup insan kendi kaynaklarıyla bahçecilik yapar, gıdasını üretir.
  • Her yaştan insan: çocuktan-yaşlıya açıktır.

Çeşitli amaçlara yönelik topluluk bahçeleri oluşturulabilir:

Örnek alınabilecek 2 güzel çalışma:

2 yıl önce çiftliğimize gönüllü olarak çalışmaya gelen Robert Kolej coğrafya hocaları İstanbul’a dönüşlerinde sürdürülebilir yaşama ve permakültüre önem verilmesi ve yayılması gereğini hissettiler. Robert Kolejde İstanbul’un diğer bazı liselerini de davet ederek bir permakültür semineri düzenlediler. Konuşmacı olduğum bu seminere 13 okuldan 200 kadar öğretmen ve öğrenci katıldı. Seminer sonrasında permakültürü daha fazla öğrenme ihtiyacı doğdu ve bu 2 günlük Sürdürülebilir Yaşama Giriş Kursu’nun organize ettik. Kursta 80 üzerinde hoca ve öğrenciye permakültürü ve özellikle bahçeciliği anlattık. Kurs sonrasında okullarda permakültür kulüpleri kuruldu ve bahçe oluşturma çalışmaları başladı. Bazı öğrenciler okullarına sığamadılar ve yerel belediyelere gidip belediye arazilerinde ‘topluluk bahçeleri’ oluşturulması için taleplerde bulundular. Beşiktaş Belediyesi Robert Kolej öğrencilerine Ulus parkında bir yer verdi ve Aralık 2015’te topluluk bahçesinin ilk çalışması yapıldı. Kadıköy Belediyesi ise Saint Joseph Lisesi öğrencilerine Fenerbahçe parkında bir yer verdi. Şu anda öğrenciler bu bahçenin tasarımını yapıyor ve bahçenin ilk çalışması da Nisan 2016’da gerçekleşecek. Ayrıca bu Istanbul liseleri hep birlikte uluslarası bir organizasyona talip oldular. 2017 yazında dünya çapında birçok liseyi İstanbul’da ağırlayacaklar ve permakültürü, kendi meydana getirdikleri bahçeleri anlatacaklar, gösterecekler. (https://www.facebook.com/permakulturlise/)

2015 Baharında Bursa Osmangazi Belediyesi sponsorluğunda Bursa’da ‘Permakültür Tasarım Sertifika’ kursu verdik. 160 katılımcı 2 hafta boyunca kursu takip etti. Bu sayede permakültür Bursa’ya kazandırılmış oldu. Kurs sonrasında ilgili arkadaşlar Belentepe Çiftliği’nde tecrübe kazanmak üzere çalışmalara katıldı. Tanıştık, dost olduk, aile olduk. Mesajın önemini hisseden ve zaman ayırıp emek vermek isteyen bir grup arkadaşla şu anda 1500 m2’lik bir alanda topluluk bahçesi kuruyoruz. Birbirimizin bahçelerine gidip o bahçeleri daha bereketli hale getirebilmek için çalışıyoruz. Ayrıca kendimiz ve yakın çevremiz için temiz gıda temini üzerine çalışan bir ekip var. Sizlerin katılımı ile daha da büyüyecek ailemizle çok daha etkin ve faydalı çalışmalar yapacağımızı umuyoruz. (https://www.facebook.com/BursaPermakultur/)

Benzer çalışmalar yapmak isteyenler için olası yol haritası:

  • Konunun önemini kavrayın, yöneticilere anlatın, olası çalışma için destek isteyin.
  • Okulda veya herhangi bir toplantı salonunda bir tanıtım semineri organize edin.
  • Seminerdeki ilgiyi canlı tutabilmek için hızlıca bir kurs organize edin. Kursun sponsorluğunu okul aile birliği veya yerel yönetim yapabilir.
  • Kurs sonrasında hızlıca kendi bahçenizi oluşturabilmek üzere çalışmalara başlayın, yerelde destek arayın.
  • Daha fazla tecrübe kazanmak isteyenler Belentepe Çiftliği’ne gönüllü, stajyer olarak gelip çalışmalara katılabilirler.

 

Sürdürülebilir Yaşam Çalışmalarımız:

https://www.facebook.com/BelenTepeDogalYasamCiftligi/

www.umuduyesertelim.com/

Permakültür Nedir?

Permakültür veya ingilizcesi olan permaculture, 'permanent agriculture' yani 'kalıcı' ve 'tarım' kelimelerinin birleşmesinden geliyor.

Permakültür veya ingilizcesi olan permaculture, ‘permanent agriculture’ yani ‘kalıcı’ ve ‘tarım’ kelimelerinin birleşmesinden geliyor. Permakültürün isim babası ve permakültürü geliştiren kişi Bill Mollison’dur.

Bill Mollison 30’lu yaşlarında biyolog olarak Avustralya’nın ormanlarının, nehir ve haliçlerinin canlı sistemleri üzerinde çalışmalar yapmış. Doğadaki ekosistemler içinde tüm canlı türlerinin bir arada, bir dengede varolduklarını ve geliştiklerini gözlemlemiş. İnsan etkisinin en aza indirgendiği, kendi kendine gelişebilen ve aynı zamanda insanlara gıda sağlayan bir ekosistemin de pek ala tasarlanabileceğini farketmiş. Bu sistemi ilk olarak kendi çiftliğinde tasarlamış. Başarılı olduğunu gören komşuları da benzer sistemleri kurmak üzere Bill Mollison’dan destek istemiş. Böylece 50 yılı aşkın bir süredir devam eden ve tüm dünyaya yayılan Permakültür sistemi gelişmiş.

Bill Mollison dünyanın hemen her köşesinde permakültür tasarımları gerçekleştirmiş. Geçmişten gelen yerel tarım uygulamalarını, yerel bitki türlerini incelemiş; doğru ve etkili olan yöntemleri permakültür içine katmış. Permakültür hala gelişen ve dünyada hızla yayılan bir sistem olmaya devam ediyor.

 

 

Permakültür, sürdürülebilir yaşama doğru ilerlemek için çok etkili ve başarılı bir sistemdir. Özünde bugüne kadar dünyanın türlü bölgelerinde başarıya ulaşmış olan doğal yaşam ve üretim sistemlerinin bir sentezi bulunmaktadır.

Permakültürün en temel direktifi, kendimizin ve çocuklarımızın sorumluluğunu üstlenmek ve ekolojik, karbon ayak izimizi sıfırlamaktır. Permakültürün doğal sistemler etiğinde:

  • Dünyada geri kalmış doğal sistemlerin mevcut halleri ile koruma altına alınması ve bozulmaması;
  • Bozulmuş sistemlerin rehabilitasyonu, dengeli ve sürdürülebilir bir hale getirilmesi;
  • Yaşamımız için gerekli gıdayı sağlayacak gıda ormanlarının mümkün olan en az arazi kullanılarak kurulması;
  • Nadir ve nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkiler için doğal koruma alanları oluşturulması yeralmaktadır.
  • Temeli sağlam etik değerlerden oluşan ‘permakültür’ ile sürdürülebilir yaşam sistemleri tasarlanır. Tasarımda gözönüne alınan önemli unsurlar:
  • Tasarlanan sistemler olabildiğince uzun ömürlü olmalı ve olabildiğince az emekle tasarlanmalıdır. En fazla fayda için en az değişimi yapmaya çalışılmalıdır.
  • Güneş enerjisi ile beslenen bu sistemler sadece kendi gereksinimlerini değil, sistemi tasarlayan insanların da ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
  • Sistemleri kurarken enerji harcanır ancak sistemler ömürleri boyunca daha fazla enerjiyi depolamalı ve korumalıdır.
  • Doğa ile birlikte çalışılmalı, doğaya karşı çalışılmamalıdır.
  • Problem aslında çözümdür. Asıl önemli olan probleme nasıl baktığımızdır.

Permakültürle sürdürülebilir yaşam tasarımında fikirler, malzemeler ve stratejik bileşenler, tüm canlı sistemlerine fayda sağlayacak şekilde bir araya getirilir. Sistemin her bileşeni birden fazla fayda sağlayacak şekilde işlev görür. Tasarımın gerçekleştirileceği bölge ve yer ile ilgili gözlemler yapılır, yerel koşullar, kaynaklar, bitki sistemleri tespit edilir. Bu gözlem ve tespitler ışığında bölge ve sektör analizleri yapılır.

Enerji kaynakları olarak insanlar, makineler, atıklar, yakıtlar göz önüne alınır ve bunların kullanımları, erişimi için ‘Bölge’ler oluşturulur. En yakın bölge ‘sıfır bölgesi’dir ve kurulacak evin veya yerleşim alanının en yakınındaki, en sık ziyaret edilecek bileşenleri içerir. Mesela sıfır bölgesinde hergün ziyaret edilen sebze bahçesi, sera, tavuk kümesi, atölye v.b. bulunur. Bir sonraki ‘birinci bölge’de sık ziyaret edilen meyve, baharat bahçesi, balık, ördek, tavşan gibi sessiz, küçük hayvanların barınakları, su depoları bulunur. İkinci bölgede daha seyrek ziyaret edilen bağ, bahçe, koyun, keçi veya büyükbaş hayvan barınakları, göletler, teraslar bulunabilir. Bu şekilde doğal orman, mera veya benzer doğal ortamların bulunduğu beşinci bölgeye kadar bölgesel tasarım yapılır.

Ardından zonlar belirlenir. Güneş, ışık/aydınlık, rüzgar, yağmur, su akışı, yangın gibi doğanın vahşi enerjileri gözönüne alınır. Yaz ve kış boyunca arazinin güneşlenme durumuna göre ev ve diğer binaların konumları ve tasarımları planlanır. Yazın aşırı güneşin binayı aşırı ısıtması önlenir; kışın ise kış güneşinin binanın pencerelerinden içeriye girerek binayı ısıtması sağlanır. Serinleten yaz rüzgarları ile üşüten kış rüzgarlarının hangi sektörlerden estiği belirlenir. Rüzgar hızını kesecek ağaç türleri bu sektörlere göre dikilir. Yağmur suyunu tutacak ve yönlendirecek sistemler tasarlanır. Sel riski olan zonlar belirlenir, seli engelleyecek önlemler alınır. Orman yangını riski varsa, yangın zonları belirlenir ve yine önlemler alınır. Permakültürde toprağı zenginleştirmek çok önemlidir, ama ilk iş olarak suyu tutmak ve akıllı kullanmak gereklidir. Arazi eş yükselti eğrilerine paralel olacak şekilde su hendekleri kazarak yağmurlu dönemlerde suyun araziden aşağıya akıp gitmesi önlenir, hendeklerde kalır. Hendeklerde takılan su, tıpkı süngerin suyu çekmesi gibi, toprağın içlerine işler. Derinlere kadar suya doyan toprak, bu suyu kurak zamanlarda bitkilerin ihtiyacına sunar.

Su hendeklerinin hemen yanında gıda ormanı kurulur. Hendekleri kazma işi biter bitmez önceden planlanmış ve hazırlanmış olan 20-30 çeşit bitki türü bir arada, aynı anda hendeklerin yanına ekilir. Baklagil türü bitkiler toprağı doğal olarak gübrelerken, diğer bazı bitkiler toprakta azot düzenleyici olarak vazife yapar Ayrıca hem erozyon önleyici, hem de zararlı otların çıkmasını önleyici vazifeleri vardır. Faydalı böcekleri çekecek çiçekler, kokuları ile zararlı böcekleri uzak tutacak bitkiler, diğer bitkilerin gelişmesine destek olanlar, sebzeler, meyveler hep bir arada dikilir. Zararlı böcekleri yiyen kurbağalar, kertenkeleler, kuşlar, uğur böcekleri buralarda yaşam alanları bulur.

Hendek civarında kendi kendini geliştiren ufak bir ekosistem, bir ‘Gıda Ormanı’ oluşur. Bu gıda ormanı bir yandan türlü ürünler verirken öbür yandan da yakınındaki diğer bitkilerin gelişmesini destekler. Gıda ormanı hem rüzgarı keser, hem aşırı sıcakta gölge ve serinlik yapar, hem de gıda ormanındaki faydalı canlılar, diğer bitkileri zararlılardan korur. Permakültürde birden fazla fayda ve iç içe geçmiş işlevler bulunur. Su hendeklerinin çevresine yerleştirilecek tavuk, kaz veya ördekler bir yandan gıda ormanından beslenirken diğer yandan zararlı böcekleri yerler ve dışkıları ile hendekleri gübrelerler. Suyla toprağa karışan bu gübre bitkileri besler. Elde edilecek doğal yumurtalar ve lezzetli et te ayrı bir katma değerdir. Gıda ormanı tabanındaki yonca, fiğ, korunga, çayır üçgülü gibi baklagil bitkiler toprağı doğal olarak gübrelerken, aynı zamanda yem bitkileri olarak koyun, keçi, inek beslemeyi de mümkün kılar.

İyi tasarlanmış bir gıda ormanının çok yönlü katma değerleri sayesinde verim de yüksek olur ve bir gıda fazlalığı yaşanır. Bu gıda fazlalığı ek gelir demektir; eğer bu gerçekleşmiyorsa, gıda ormanı doğru tasarlanmamış demektir.

Mono tarımda dönümlerce tek bir bitki türünün ekilir. Doğal ekosistem yokedildiğinden, toprağa gerekli besin maddelerinin kimyasal gübrelerle verilmesi, toprağın çapalanması ve zararlı böceklere karşı da kimyasal ilaç kullanılması gerekir. Bütün bu işler için tarım makineleri kullanılır, fosil yakıt tüketilir; kimyasal gübreler ve böcek ilaçları da fosil yakıtların yan ürünleridir. Bitkilerin dirençleri de düşük olur ve sürekli bakım, destek isterler. Toprağın doğal yapısı tamamen bozulduğundan sellerde bu tür topraklar akıp gider; erozyon artar, ülke çölleşir.

İyi tasarlanmış bir gıda ormanı ise dirençlidir. Aşırı soğuktan, sıcaktan, kuraklıktan, sellerden çok daha az etkilenir; modern mono tarımla arasındaki en belirgin farklardan biri budur. Gıda ormanı içindeki eko sistemde tüm canlılar birbirlerini destekleyecek ve geliştirecek şekilde varolurlar. Bir felaket geldiğinde bu ekosistemin belki bir kısmı etkilenir ve bazı canlılar ölebilir, ama sistemin geneli ayakta kalır.

Gıda ormanının bu özelliği, binaların ayakta kalma prensibine çok benzer. İnşaat mühendisleri binaların tasarımında benzer bir yaklaşım uygularlar. Dört ayaklı bir masa düşünün. Ayaklardan birini keserseniz, belki üç ayakla yıkılmadan kalabilir ama birini daha keserseniz, iki ayakla yıkılması kaçınılmazdır. Binaların ayakları ‘kolon’ lardır. Depremde binalar yıkılmasın diye çok sayıda sağlam kolonlar kullanılır. Ne yaptığını bilen bir inşaat mühendisi binayı öyle tasarlar ki, çok büyük bir depremde bazı kolonlar hasar görse bile, kolonların çoğu ayakta kalabilsin ve binada hasar olsa dahi bina yıkılmasın, can kaybı yaşanmasın. Ayrıca çok sayıda kolon da yeterli değildir. Sağlam zemine oturmuş, sağlam temelli, sağlam yapıda kolonların olması gerekir; kaliteli demir, beton, kum doğru oranlarda ve doğru şekilde kullanılmalıdır. Tıpkı gıda ormanı yapısındaki gibi: zengin ve yeterli su almış toprak üzerine birbirine destek olan, doğru tasarlanmış, çok sayıda bitki yerleştirilir ve yüksek direnç elde edilir.

Permakültürde toprağı zenginleştirmek çok önemlidir. İlk iş olarak kompost gübre yapılır. Kompost gübre, hayvan dışkıları ile ‘malç’ denen biçilmiş, öğütülmüş odun parçacıkları ve yeşil bitki karışımıdır. Kompost, besin ve mineral olarak çok zengin bir gübredir.

Malçın, yani ufalanmış ağaç dallarının birçok faydası vardır. 1970’lerde Fransa’nın güneyinde Akdeniz kıyılarında Provans bölgesinde yaşamış olan Jean Pain malç ile çok etkileyici çalışmalar yapmıştır. Malç bir yığın halinde toplanıp, üstü yaprak, toprak veya kumla örtüldüğünde, yaz ortamında 3 ay içinde ‘törf’e dönüşür. Törf, bitkilerin köklerine gübre olarak atılır. Erken baharda sebze ekilecek toprak 10 santim kalınlığında malç ile kaplanır ve yazın toprağın su kaybetmesini, zararlı otların gelişmesini önler. Yağan bahar yağmurları ile malç yavaşça çürüyüp gübreye dönüşür. Yazın seksen gün boyunca yağmur yağmadığı ve hiç sulam, gübreleme yapılmadığı halde domates, biber, patlıcan gibi sebzelerde bol verim alınır. Sulama gerekmediği için insan emeği de daha azalır.

Eğer orman kenarında yaşıyorsanız ve ormandan bol miktarda kırık dal bulabiliyorsanız, o zaman bunları malç yaparak üç metre yüksekliğinde, beş-altı metre çapında büyük bir yığın haline getirebilirsiniz. Bu yığının göbeğine plastik sulama boruları yerleştirin. Birkaç gün içinde yığının içinde yetmiş dereceye çıkan sıcaklıklara ulaşılır ve bu sıcak ortam aylarca devam eder. Evinizin sıcak su ihtiyacını, hatta evinizin veya seranızın kışın ısıtma ihtiyacını böylece karşılayabilirsiniz. Bahar geldiğinde, bu malç yığını törfe dönüşmüştür ve bu törfü gübre olarak kullanabilirsiniz. Ayrıca bu büyük malç yığınının içine bir va

ril yerleştirerek ve bu varilden dışarıya bir boru uzatarak, yığından çıkan metan gazını depolamak ve ocakta kullanmak ta mümkündür. Permakültür çalışmalarında hendekler kazıldıktan ve bitki tohumları atıldıktan sonra kazılı toprağın üstü malçla kaplanır. Eğer malç yoksa, saman da kullanılabilir. Tavuk tüneklerinin altına malç yayılır. Tavuk gübresi, malç ve ev artıkları karıştırılarak kompost gübreye dönüştürülür. Sterilize edilmiş malç içinde mantar yetiştirilir. Çamurlu patikalarda ayaklar çamurlanmasın diye yola malç serilir. Çevresi malç ile kaplanmış ağaç köklerinin görüntüsü de daha güzeldir.

Hendek açıp gıda ormanı kurmanın yanında, diğer faydalı bitkilerin köklerini malçla kaplamak hem su kaybını, hem de zararlı otların gelişmesini önleyecektir ve zamanla gübreye dönüşerek üzüm köklerini besleyecektir.

Permakültürün doğru ve etkili uygulanması ile yerel iklim koşulları dahi oluşturulabilir. Örnek olarak Avusturya’nın Alp Dağları’nda permakültür prensipleri ile arazisini tasarlamış olan Sepp Holzer, 1000 metreden daha yüksek kotlarda limon ve üzüm yetiştirebilmektedir. Sepp Holzer arazisini ilk devraldığında arazisinde su kaynağı yoktu. Hendekler açarak suyu tuttu, göletler yaptı. 45 hektarlık arazisinde zaman içinde 70 gölet oldu. Bu göletler yerel iklim oluşturarak daha çeşitli mahsul almanın yanında, doğal olarak bol miktarda balık üretiyor ve evinin elektrik enerjisini de sağlıyor.

Permakültürün faydaları arasında:

  • Bozulmuş doğanın, toprağın yeniden canlandırılması;
  • Gıda ormanları ile ihtiyaç olunan besinlerin doğal yollardan, az emekle üretilmesi;
  • Doğayı bozmadan, kirletmeden ihtiyaçtan daha fazla ürün alınabilmesi ve bu ürünlerin artan insan nüfusunu beslemede kullanılabilmesi
  • İhtiyaç olunan enerjinin önemli kısmının üretilebilmesi ve fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması;
  • Çok daha güzel, doğal bir ortamda yaşayabilme, çok daha anlamlı ve keyifli bir hayat sürebilme imkanı vardır.

Permakültürün yaygınlaşmasının çok yönlü faydalar doğuracağı aşikardır. Hükümet ve yerel yönetimlerin permakültür çalışmalarını desteklemeleri, hatta koordine etmelerinde fayda vardır.

Bir taraftan işsizlik gün geçtikçe büyüyen bir sorun olmaya devam ederken öbür taraftan da ülke gittikçe çölleşiyor, ülkenin biyokapasitesi düşüyor. Şehirleşmenin, işsizliğin önüne geçebilmek ve ayrıca ülkenin biyokapasitesini de yükseltebilmek için kırsalda permakültür çalışmaları teşvik edilmelidir. Ülkenin farklı doğa ve iklim koşullarına göre tipik permakültür sistem ve uygulamaları geliştirilebilir ve bu sistemler o bölge insanına öğretilebilir. Şehirden kırsala geri göç etmek isteyenlere bu permakültür uygulamaları için destekler, gerekirse araziler verilebilir.

Çölleşmeye karşı orman dikimi çalışmalarının hemen hepsinde bir bölgeye bir veya birkaç farklı cins ağaç türü topluca dikilir. Permakültür açısından bu pek doğru bir yaklaşım değildir çünkü bu tür çalışmalarda çoğu zaman güçlü bir ekosistem yeniden kurulamaz veya kurulması daha uzun zaman alır. Bazı durumlarda tek tip dikilen ağaçlar toprağın yapısını da bozabilir; mesela sadece çam türleri dikilirse toprak gittikçe asitleşir, başka bitkilerin gelişmesi zorlaşır. Bu tür ormanların aşırı yağışlara ve toprak kaymalarına karşı dirençleri de daha düşük olur. Permakültürle orman oluşturmada ise ilk adım suyu tutmaktır. Yağmur mevsiminde suyu tutmak ve toprağa iyice işlemesini sağlamak için hendekler açılır. Hendekler civarına birbirlerini destekleyen, yerel koşullara uygun bir grup bitki topluluğu hep birlikte ekilir, dikilir. Böylece kendi kendine gelişebilen bir ekosistem meydana gelir. Permakültür sistemi ile oluşturulan ormanlar diğerlerine göre çok daha dirençli olurlar ve çok daha kısa sürede gelişirler.

Doğal tarımın öncülerinden Fukuoka’nın buluşlarından biri tohum topağıdır. Bitki tohumları önce toprak çamuruna bulanır, kurutulur. Ardından birkaç kez kil çamuruna bulanır ve ufak bir topak haline gelir. Bu topaklar, açılan hendeklerin etrafına elle serpiştirilir. Sert ve kuru kil topak içindeki tohumlar yağmur mevsimine kadar fare ve kuşlardan korunurlar; ortam çimlenmeye uygun olduğunda filizlenirler. Hendekler suyu tuttuklarından, hendek etrafındaki bitkilerin de hayatta kalma şansları yüksek olur. Topak haline getirilecek tohumlar arasında korunga, alfalfa, yonca, çayır üçgülü gibi baklagil bitkileri ile hem toprağın doğal olarak gübrelenmesi hem de yabani otlara karşı toprağın korunması sağlanır. Baklagil bitkilerin köklerinde bitki ile simbiyotik yaşam içinde olan ‘rizobia’ bakterileri bulunur. Bu bakteriler azot yapıcıdır ve toprağı doğal olarak gübrelerler. Hendek kenarlarına dikilecek ağaç fidanları arasında akasya, mimoza, keçi boynuzu, erguvan gibi yine baklagil ağaçlar bulunur ve bunlar da diğer birçok faydaları yanında, toprağı gübrelerler. Ufak bir alanda yapılacak deneme ile, aradan bir yıl geçtikten sonra hayatta kalan bitkiler, o yerel bölgede hangi bitki türlerinin daha etkili olacağını göstermiş olacaktır.

Fukuoka’ya göre çöller yağmur olmadığından değil, yeşil bitki örtüsünün yokolmasından dolayı meydana gelmektedir. Bir kez yeşilliği sağlayınca, yağmurlar da geri dönecektir. Keza, çölde baraj yapmak ta aslında hastalığın belirtilerini tedavi etmek için bir çabadır ama yağmuru arttırabilmek için doğru strateji değildir. Öncelikle ormanları geri getirebilmeliyiz.

Yıllar boyunca modern tarımla, kimyasal gübre ve ilaçlarla doğal yapısını ve bereketini kaybetmiş toprakları da ‘biyo gübre’ ile yeniden canlandırmak mümkündür. İçinde zengin mineraller ve faydalı bakteriler bulunan biyo gübreler su ile karıştırılarak toprağa verildiğinde toprak tekrar canlanır, doğal döngüsüne kavuşur.

Şehirlerde de permakültür çalışmaları yapılabilir. Balkon ve çatılarda gıda üretilmesi, boş alanların gıda üretimi için yeniden tasarlanması, temiz enerji üretilmesi, atıkların değerlendirilmesi, mevcut binaların enerji tüketimlerinde tasarruf, suyun idareli kullanımı ve temizlenmesi gibi birçok çalışma permakültür altında toplanıp, koordine edilebilir.

Özetle aslında yapılması gereken, insanların temel ihtiyaçlarını, doğal yöntemlerle kendilerinin üretmelerini, karşılamalarını teşvik etmek olmalıdır. Permakültür bu yönde çok iyi bir yol göstericidir.

Sürdürülebilirlik Nedir?

Sürdürülebilirlik...

Bazı kelimelerin öyle bir ağırlığı vardır ki, tam olarak tarif etmek için ansiklopediler yetmeyebilir. “Sürdürülebilirlik” te böyle bir kelimedir. Öncelikle özünü kavrayalım: hepimiz insanlığın yaşamını devam ettirebilmesi, sürdürebilmesini isteriz; çocuklarımızın, gelecek nesillerin de en azından bizim kadar veya bizden daha iyi bir yaşam sürmelerini diler ve bunun için çabalarız.

Bir şeyi sürdürebilmek için, o şeye gerekli değeri göstererek, bütünlüğünü korumaya çalışırız. Eğer insanoğlu ve insan kültürüne değer veriyorsak, bunların sürdürülebilirliği için çabalamamız gerekir. Eğer bu konuda hem fikir olursak, akla “neyi sürdürmeliyiz?” sorusu gelir. Günümüz küresel sistemi sürdürmek mümkün değildir çünkü kaynakları tüketiyor, doğayı yokediyor ve birçok sosyal problemler üretiyor. Bu nedenle hem fiziksel olarak hem de sosyal olarak sürdürülebilir bir toplum vizyonu oluşturmak gereklidir. Bu toplumun yapısı, insanlığın tüm etnik ve kültürel spektrumu tüm çeşitliliği ile yeralmalı ve ayrıca insanlığın gelişmesi ve değişmesine de izin vermelidir.

Problem şu ki, yaşamlarımızı sürdürebilmemiz için gereken malzemeler ve enerji sınırsız bir kaynaktan gelmiyor. Dünyanın ve doğanın sınırları var. İnsanoğlu olarak seçtiğimiz teknolojik ve toplumsal büyümede izlenen bazı yollar mümkün olmayabilir. Kaynak akışındaki kısıtlamaları göz önüne alarak, sürdürülebilir bir gelecek için daha uygun bir şekilde kullanabilmeliyiz. Mevcutta kısıtlı kaynakların çoğu, insanlığın küçük bir yüzdesinin lüks içinde yaşaması için harcanıyor.

İnsanoğlunun %1’i toplam zenginliğin %40’ını elinde tutarken; insanoğlunun en fakir %50’si ise toplam zenginliğin sadece %1’ine sahip. Dünya nüfusunun yarısı, Birleşmiş Milletler’in tanımladığı fakirlik çizgisinin altında (günde $2 USD altında bir gelirle) yaşıyor. Uzun vadede bu şekilde aşırı zenginlik ve aşırı fakirliğin sürdürülebilmesi sosyal ve etik olarak mümkün değildir.

Sürdürülebilirliğin çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları vardır ve bunların hepsinin bir arada sürdürülebilmesi gereklidir.

“Sürdürülebilirliği” bir bütün olarak algılamadığımız ve yaşamadığımız sürece sürdürülebilir bir yola da giremeyiz. Bireyler ve toplum olarak sürdürülebilir yaşama geçmemiz için büyük fedakarlıklar ve değişiklikler yapılması da kaçınılmazdır. Öncelikle insanoğlunun bu yeryüzündeki varlığının ekolojik, sosyal ve psikolojik sınırları olduğunu görmemiz ve kabul etmemiz gerekir. Küresel ekosistemin devamı, dünyanın ve tüm canlıların geleceğinin sorumluğu insanoğlunun omuzlarındadır; işte bu nedenle değişmekten başka seçenek te yoktur. Sürdürülebilir bir dünya için zorunlu maddeler:

  • Sürdürülebilir bir toplumda fiziksel büyüme olmadan, yani materyal ve enerji kullanımında, nüfusta artış olmadan gelişme sağlanabilmelidir.
  • Nüfus belli bir seviyenin altında tutulmalıdır ve bu seviye de büyük ihtimalle, günümüz dünya insan nüfusunun daha altında olmalıdır.
  • İnsan başına düşen enerji ve materyal tüketimi de şu anda endüstrileşmiş ve kuzey ülkelerinin tüketimlerinden daha az olmalıdır.
  • Tüm enerji kaynakları yenilenebilir olmalıdır;
  • Tüm materyaller de geri dönüştürülebilir olmalıdır.
  • Sınırlı kaynaklar kullanıldığı halde; materyalistik olmayan kültürel, sosyal ve bireysel gelişme için de sınırsız potansiyel ve imkanlar sunulmalıdır.

Böyle bir toplum çok zor ve uzakta görünse de hala değişebilme ve kötü gidişatı düzeltebilme şansı varken bu olasılıkları araştırmamız ve bu yönde yol almaya başlamamız çok önemlidir. Endüstri Devrimi Sonrasında, Sürdürülebilirlik Yolunda İlk Adımlar:

1800’lerin başlarında endüstri devrimi ile insanoğlu tarım toplumundan endüstri toplumuna adım atıyordu. Belli bölgelerde fabrikalar yoğunlaşıyor ve fakir halk iş için bu bölgelere akın ediyordu. Fabrikalarda iş koşulları çok zordu, işçiler köle gibi kullanılıyor, neredeyse karın tokluğuna, çok uzun saatler çalıştırılıyordu. Fabrikaların olduğu bölgelerde çevre kirliliği de başgösterdi. Fabrika dumanları havayı solunamaz hale getirdi, fabrika atıkları nehirleri, toprağı kirletir oldu. Endüstri devrimi ile insanoğlunun doğadan kopmaya başlaması ve doğaya büyük zararlar vermeye başlaması, bazı düşünürlerin “insan ve doğa ile ilişkisini” sorgulamalarına neden oldu.

Ralph Waldo Emerson, 1836’da yazdığı Nature (Doğa) adlı kitabında doğayı bir yön belirleyici, ruhu yansıtan bir ayna olarak tanımladı. İnsanın doğa ile ilişkisini 7 dalda tanımladı: hammadde, güzellik, dil, disiplin, idealizm, ruhlar ve umutlar; bunların herbiri bireyin sezgisini ve fikirlerini etkiler. Emerson’un doğal dünya tanımı, arkadaşı Henry David Thoreau’nun fikir ve yaşantısından etkilenmiştir. Thoreau bir göl kenarında, orman içinde ufak bir kulübede yaşamayı seçmiştir ve bu yaşantıdaki doğa gözlemleri özgürlüğün ve bireyselliğin güzelliklerini anlatır. Thoreau’nun anlatımıyla “Ormanda yaşamayı seçtim çünkü bilinçli yaşamak istedim. Hayatın sadece elzem olaylarıyla yüzleşmek ve hayatın bana öğreteceklerini öğrenebilir miyim diye görmek istedim. Öleceğim zaman da aslında hiç yaşamadığımı farketmek istemedim.”

Thoreau ve Emerson’un çalışmaları, doğanın aslında bir öğretmen gibi bizlere dersler verdiği düşüncesinin yayılmasını sağladı. Benzer düşünceleri paylaşan John Muir, ormanlar ve tatlı su gibi doğal kaynakların korunması gerekliliğini belirtti. Vahşi doğanın, doğada yapılan aktivitelerin insan ruh haline pozitif etkilerini anlattı. John Muir’den etkilenen A.B.D. başkanı Theodore Roosevelt, çeşitli doğayı koruma programlarını hayata geçirdi. Muir ve arkadaşları “Sierra Kulübü”nü kurdular. Sierra Kulübü, günümüze kadar gelmiş ve kendini doğanın korunmasına adamış bir topluluktur.

Muir’den sonra 1940’larda Aldo Leopold doğanın sadece bir öğretmen olmadığını ve direkt olarak varlığımızı etkileyen bir ekosistem olduğunu belirtti. Leopold’e göre doğayı korumak, çevreye saygıya dayalı bir ahlaki yaklaşım gerektiriyordu. 1949’da yayınladığı “Toprağın Etiği” başlıklı makalesinde, “Etik, yeni ve karmaşık ekolojik durumları karşılayacak bir kılavuzdur. Sosyal çıkarlar, bireysel çıkarlardan önde gelmelidir. Etik, toplumsal bir içgüdü gibidir.” Bu sözlerden bu yana 60 yıldan fazla geçse de hala sürdürülebilirlik için önemini korumaktadır.

Rachel Carson’un 1962’de yazdığı “Sessiz Bahar” (Silent Spring) kitabı, toplumun her seviyesinde şok etkisi yaptı. Carson kitabında kimyasalların ve böcek ilaçlarının doğadaki canlılar üzerindeki kötü etkilerini anlattı. Kimyasallar balıklar, kuşlar, kurbağalar, insanların vücutlarında birikiyor ve vücudun doğal dengesini bozuyor, bazen de canlıların topluca ölümlerine neden olabiliyordu. Yerel yönetimler ve hükümetler bu tehditleri gözardı edemedi ve ekosistemi koruma için bir dizi önlemler alınmaya başlandı.

Bu ilk liderler sayesinde 4 önemli konu belirginleşti:

  • İnsanoğlu ile doğa arasında önemli ruhsal bir bağ vardır
  • doğadaki tüm canlılar arasında, insanlar dahil olmak üzere, bir biyolojik bağlantı vardır -> tüm canlılar birbirine bağlı olarak yaşamlarını bir dengede sürdürürler
  • İnsanoğlu’nun doğaya kötü etkisi giderek artıyor ve bu durum artık ciddi bir hale geldi
  • Çevre ve doğa eylemciliğinin temelinde “etik” yeralmalıdır.

Sürdürülebilirlik, küresel durumların hızla değişmesi ve zorlaşması ile daha önemli bir hale geliyor:

  • Hayatlarımız süresince dünya nüfusunun 2’ye katlanmasına tanık olan ilk nesil bizleriz
  • Önümüzdeki 30 saat içinde doğacak bebekler, Endonezya depremi ve tsunamisinde ölen 250 bin insanın yerini dolduracak
  • Önümüzdeki 50 yıl içinde mevcut 6.6 milyar insan nüfusuna 3 milyar daha insan eklenecek
  • Bu yüzyılın ortasında, beher birey başına düşecek olan kaynaklar en az yarı yarıya azalacak
  • Endüstri devriminden sonra makineleşme ve günümüzdeki robotlaşma nedeni ile işçilere olan ihtiyaç gittikçe azalıyor. Artan nüfus ta eklenince işsizlik hızla artıyor. Her hafta 1.4 milyon insan iş ve aş umudu ile kırsaldan mega şehirlerin kenar mahallelerine akın ediyor.
  • Dünya insan nüfusunun yarısı, 3 milyar insan günde $2 altında para kazanabiliyor ve açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.

Mevcut sosyal sorunların çözümü için daha fazla küresel ticaret ve ekonomik büyümeyi tavsiye eden uzmanlar haklı olsaydı, durum daha kötüye gitmezdi. Son 25 yıl içinde dünya çapında ticaret ve ekonomik büyüme hızla arttı ama fakirle zengin arasındaki fark azalacağına, daha da arttı. Endüstriyel kapitalist sistem küçük bir kitle insanı inanılmaz zengin kılarken, insanların büyük kısmı daha da fakirleşiyor. Çoğu zaman ticari malların değeri insan hayatından daha fazla.

  • Fabrikalar çevreyi kirletiyor
  • doğa yokoluyor
  • denizler kirleniyor
  • hastalıklar artıyor
  • Fabrika, ev ve ulaşım araçlarında yakıt yakarak havaya atılan sera gazları küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden oluyor
  • Bazı yerlerde aşırı yağışlar, seller, toprak kaymaları oluyor
  • Bazı bölgeler kuraklaşıyor, çölleşiyor
  • Ekosistemler bozuluyor, bazıları yokoluyor ve canlılar ölüyor veya başka bölgelere göç ediyorlar

Artan insan tüketimi doğal kaynakları da tüketiyor:

  • petrol azalıyor
  • ormanlar azalıyor
  • balıklar azalıyor
  • temiz su azalıyor, yeraltı suyu azalıyor
  • Devlerin ve inanılması zor sayıların zamanında yaşıyoruz:
  • Sadece bir günde yeraltından çıkarılan petrol, 85 milyon varildir ve bunun tamamını da bir günde tüketiyoruz.
  • Bir günde 13 milyar kilo kömür yakıyor ve havaya büyük oranlarda zararlı gazlar salıyoruz
  • Geleneksel yaşam alanından göç etmiş ve iş aramak üzere yollara düşmüş, evsiz 100 milyon insan var
  • Tek bir şirket, Wal-Mart, 1.8 milyon kişi çalıştırıyor
  • Exxon-Mobil firmasının 2006 yılı karı 40 milyar dolardır; bu para ile, temiz suya erişimi olmayan 1 milyar insana sürekli kullanabilecekleri temiz su verilebilir.
  • Denizlerdeki büyük balıkların %90’ını tükettik
  • Bill Gates’in 6 dönümlük evinin değeri 100 milyon dolardır.

Şaşırmamak gerek, insanlar böyle büyük rakamlardan bir anlam çıkaramıyor ve birçok bilgiye, olaya kayıtsız kalabiliyorlar. Ancak araştırmacıların ve bilim adamlarının tesbitleri artık tehlike çanlarının çaldığını ve çok geç olmadan mutlaka birşeyler yapmak gerektiğini gösteriyor:

Fosil yakıtlarının kullanımı, havaya salınan sera gazlarının ve özellikle karbondioksit (CO2) oranlarının artmasına neden oldu. 1950′ lerde iklim bilinci Charles Keeling havadaki CO2 oranlarını ölçmeye başlamıştı ve zaman içinde CO2 oranını gösteren grafik oluştu ve buna Keeling eğrisi dendi. Bu grafiğe göre 1950′ lerde milyonda 315 oranındaki CO2, 2000’lerde 370′ e yükselmiştir. Sera gazları bu oranlarda artmaya devam ederse;

  • İklimler daha hızlı değişecek, toprak kayması, sel, kuraklık gibi felaketler daha yaygın görülecektir
  • Kutuplardaki buzullar eriyecek ve deniz seviyesi yükselecek, kıyı şehirler kısmen veya tamamen su altında kalacaktır
  • Ekosistemler etkilenecek, ya değişiklik gösterecek ya da çökerek yokolacaktır.

Örnek olarak, denizlerdeki mercanlar ısı değişikliklerine duyarlıdır ve deniz suyu ısınınca ölürler. Mercan ölümleri o bölgedeki tüm ekosistemin çökmesine yol açar. 2002 yılında mercanlar üzerine araştırmaları olan 17 bilimadamının birlikte hazırladıkları, Science dergisinde yayınlanan makalede, böyle giderse 2030’a gelindiğinde mercanların büyük ölçüde zarar görecekleri ve 2050’ye gelindiğinde ise, en korunan mercanların dahi toptan yokolacağı uyarısı yapıldı. Deniz suyu sıcaklığının 1 oC artması, mercanların %82’sini ağartır. Deniz suyu sıcaklığının 3 oC artması ise tamamen ölmeleri demektir.

Artan sıcaklıklar doğal dengeyi de bozuyor. Doğa gözlemcilerinin ve bilim adamlarının yıllarca tuttukları kayıtlara bakıldığında bbitki, böcek ve hayvanların yaşam alanlarıdeğiştirdiklerini görülüyor. Canlı türlerinin önemli bir kısmı her on yılda bir 6 km kadar kutuplara göç etmeye başladı çünkü mevcut yaşam alanları gittikçe daha da ısınıyor; doğal denge bozuluyor ve zoraki olarak daha serine kaçıyorlar. Aynı şekilde canlı türleri, dağların alt yamaçlarından yükseklere doğru göç ediyor.

Karides benzeri olan kriller, kutuplardaki yaşam için hayati derecede önemlidir. Penguenler, foklar, balinalar bu krillerle beslenir. 1976’dan sonraki 10 yıl içinde %40 düşüş meydana geldi. Bu da krille beslenen diğer canlıların azalmasına neden oluyor. Krill’ in yerini salp adı verilen bir tür ufak deniz anası alıyor. Bu deniz analarının ise besin değeri yok, diğer canlılara faydası da yok! 30 yıl öncesine göre penguenlerin sayısında ise %50 azalma var.

İtalyan çevre uzmanları, Akdeniz’de su sıcaklığının 27 dereceye çıktığını ve son 3000 yılın en yüksek düzeyine ulaştığını açıkladı. Bu sıcaklığın tehlike sınırında olduğunu ifade eden uzmanlar, bazı canlıların bu ortamda hayatta kalamadıklarına dikkat çektiler.

Kutba yakın bölgelerde buzullar eriyor. Önceden karla kaplı tundralar yeşermeye başlıyor. Ormanlar tundralara gelecek ve çoğalacak. Beyaz kar örtüsüyle kaplı geniş alanlar güneş ışınlarını yansıtır. Kar kalkınca koyu renkli bitki ve ormanlar güneş ışınlarını yansıtmayacak ve küresel ısınmayı daha da arttıracak.

Grönland adası tamamen buzullarla kaplıdır. 2002 yılında Kuzey kutbu buzulları ve Grönland buzullarının 1.000.000 km2 alanı yokoldu. Bu şimdiye kadar kaydedilmiş en büyük küçülme oldu. 2004 yılında yapılan araştırmalar, Grönland buzullarının önceki düşünülenden 10 kat daha hızlı eridiğini gösterdi.

Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı ve insanlık olarak hızla bir felakete doğru sürüklendiğimizi gösteren çok veri var. Bu sitenin bir amacı da bu verileri herkese duyurmak ve bilinçlendirmektir.

Belentepe’de Doğa ile Tasarıma ve Permakültüre Giriş Kursu

Doğa ile Tasarıma ve Permakültüre Giriş Kursu
4-5 Mayıs 2024
Ayrıntılı Bilgi

4-5 Mayıs 2024, Belentepe Çiftliği’nde.

2 gün toplam 12 saat verilecek bu kursun amacı insanlar olarak dünya üzerindeki yerimizi, doğaya olan etkilerimizi bütüncül anlayışla görme becerisi kazandırmak ve yakın çevremizde faydalı çalışmalar yapmak üzere bir yol haritası ve örnekler sunmaktır.

Bu giriş kursu aynı zamanda “Permakültür Tasarım Sertifika Kursu” başlangıcıdır. Giriş kursu’nu alanlar, Sertifika kursuna da devam edebilirler.

Bahçeden ekolojik yaşam alanı kurulumuna kadar ölçeklenebilen, doğadan öğretiler ile sürdürülebilir yaşam tasarımı anlatılmaktadır.

Öncelikle, kursiyerlere www.belentepe.thinkific.com online eğitim portalımızdaki permakültüre giriş kursu açılır. Kursiyerler cep telefonları, tablet veya bilgisayar üzerinden bu online kursu almaya başlarlar.

Belentepe’de 2 gün boyunca bu kursun içinde yer alan çeşitli konular arazide uygulamalı olarak işlenecektir.

 

Yapabileceklerimize odaklanan, hem kendimize hem de çevremize çoklu faydaları olan sürdürülebilirlik çalışmaları:

  • Doğanın öğretileri ile sürdürülebilir yaşama nasıl dönüşebiliriz?
    • Permakültür ve agroekoloji nedir, neler içerir?
    • Permakültür yol göstericiliğinde doğa ile ahenk içinde bir yaşam alanı ve yaşam anlayışı nasıl tasarlanır?
    • Temel ihtiyaçlarımız olan enerji, barınma, gıda nasıl sürdürülebilir olarak karşılanabilir?
  • Bahçecilik:
    • Balkonda, toprak olan her yerde kendi doğal, temiz gıdamızı üretebilmek
  • Okullarla, yerel yönetimlerle, firmalarla topluluk bahçeleri, ekoyerleşkeler kurulumu

Bu kursun kimlere faydası olabilir?

  • Doğa ve insan toplumlarındaki olumsuz gidişatı farkedip, bireysel olarak yapabileceklerimizi öğrenmek ve çaba göstermek isteyen herkes,
  • Şehirde balkon, teras, toprak olan her alanda bahçecilikle doğal yaşama giriş yapmak isteyenler,
  • Kırsalda arazi alıp bir yaşam alanı oluşturmak isteyenler,
  • Çiftlik sahibi olup daha sürdürülebilir üretim, yaşam isteyenler,
  • Tarım, hayvancılık yapan, yapmak isteyenler,
  • Turizmciler – ekolojik turizm ile ne tür faydalara vesile olabiliriz…
  • Doğanın işleyişini ve öğretilerini farkedip kendi yaşam tasarımında kullanabilecek herkes: şirketlerin, kurumların sürdürülebilirlik dönüşümleri, topluluk organizasyonları, sanatçılar, mühendisler, mimarlar…

Doğa ile Tasarıma Giriş Yazımız

“İyi okullarda okudum, iyi olduğunu söyledikleri bir işim var ama kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Her şey var ama her şey eksik gibi. Karmakarışık duygular içerisindeyim. Ve nerden başlayıp da yeni bir yol çizeceğimi bilmiyorum.”

“Şehirde yaşamak zorunda mıyım? Peki kırsala göçmek istersem nasıl yaşayacağım?”

“Bu koca koca binalar dışında çalışacak, yapacak bir şey yok mu kardeşim. Bıktım artık şehirde ki keşmekeşten. Trafik, insanlar, gürültü hava kirliliği. Köyüme geri dönmek istiyorum.”

“Abicim, bizim köyde bir arazi buldum. Kelepir. Yani uçsuz bucaksız. Alacam da ne yapacağımı bilmiyorum. Sırf ceviz mi diksem, badem mi diksem. Devlet teşvik de veriyormuş. Yoksa ekolojik turizm mi yapsam? Ne yapacağımı bilemedim?”

“Tavuklar zehirli, büyükbaş antibiyotikli yok mu kardeşim bunun doğal bir üretim yolu? Yani ben mi yapayım ne yapayım bilemedim?”

“İnşaat mühendisiyim ama şuan da Türkiye’de yapılaşmayla ilgili ve çalışma koşulları ile ilgili gerçekten büyük sorunlar görüyorum. Bu sektörde farklı şeyler yapmak istiyordum ama bir türlü nereden başlayacağımı bilmiyorum. Doğal yapılar da ilgimi çekiyor aslında…”

“İnsanların yaşayacakları yerleri tasarlıyorum, evleri, caddeleri, hastaneleri, okulları vs. Ama bir yanım eksik. Onun tam olarak ne olduğunu da sözcüklere dökemiyorum açıkçası. Böyle bir şeyleri tam yapmıyormuşum gibi geliyor…”

“Bence insanlığın bu kadar kötüleşmesinin nedeni doğadan, topraktan kopmaları. Toprağa geri dönüş birçok sebeple iyi olacak da nasıl olacak?”

“Mesleğimden çok sıkıldım. Artık bu işi yapmak istemiyorum. Daha faydalı şeylerle uğraşmak istiyorum. Çalışırken mutlu olmak istiyorum. Peki ne yapacağım da aileme ve kendime bakabileceğim ve yeni bir mesleğim olacak?”

“2500 dönüm arazim var. Yazları domates, kışları ıspanak ekiyorum. Ama artık eskisi gibi verim alamıyorum. Her türlü gübreyi ilacı denedik ama olmuyor. Zaten tarım sektörü de bitik paramızı da toparlayamıyoruz. Ne yapacağımı şaşırdım kapatıp gidesim var.”

“Yaw bu tavukları artık kimse yemek istemiyor, yumurtamı da almıyor bu insanlar. İlla organik mi yok yem yiyor mu elli tane soru soruyorlar. Yani ben şimdi nasıl yapıcam da dönüştüreceğim burayı?”

“Okullardaki eğitimlerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çocuklar doğadan çok kopuk yaşıyorlar. Ne yapsak da bu sistemin içerisine bunu entegre etsek, nerden başlasak.”

“Yoga eğitimcisiyim. Gerçekten çok güzel bir felsefesi var. Bunu ilerletmek istiyorum. Doğanın bir parçasıyım biliyorum.”

“Şirketimin giderlerini azaltmak istiyorum, çalışanlarımın motivasyonu yerlerle. Ne yapsam olmuyor. Kısa sürüyor. Tekrar ele almam lazım ama nereden başlayacağım?”

“Yazarım/ressamım/heykeltıraşım/müzisyenim ama tıkandım. Eskisi gibi yaratıcı olmak ve üretmek istiyorum.”

“Solar enerji üreten bir şirketin sahibiyim/çalışanıyım. Bu konunun Türkiye’de nasıl destek çekmesi gerektiği ile ilgili nasıl hareket edeceğimin yolunu tam bulamadım. Devlet ok ama halkın duyarlılığını nasıl arttıracağım?”

“Greenpeace de aktif görevliyim. Çocukluğumdan beri bu konulara çok duyarlıyım. İklim krizi de başladı. Kendimi geliştirmek ve genele fayda sağlamak için başka bir arayışım da var. Nerden başlasam acaba?”


“Sosyoloğum, evet insanlar arasında büyük problemler görüyorum, bu hem ikili hem de toplumsal ilişkilerde geçerli. Bu sorunlar son 10 yılda daha çok arttı. Katlanarak artacağa da benziyor. Ben hastalanmadan bu süreci atlatmak lazım. Bu gidişatın ana sebepleri üzerine çalışıyorum bana yol gösterecek arayışlar içerisindeyim.”

Bireyler Olarak Yapabileceklerimiz

Hepimizin günlük koşturmaları, türlü dertleri var. Birçok olumsuz gidişata karşı çaresiz de kalabiliyoruz. Ama hem bize hem de çevremize, dünyamıza faydalı olumlu etkilerimiz de olabilir.

Örnek: mutfağımıza temiz/doğal gıda temini çalışmasına destek olarak

  • Sağlığımız için temiz/doğal gıda önemli. Kırsalda temiz/doğal gıda üretimi yapanların ürünlerini alarak:
  • Kırsalın yaşayabilmesine kritik destek. Çünkü kırsalda yaşam gittikçe güçleşiyor, doğal üretim yapanlar bu işten geçimlerini sağlayabilirse, sayısı azalmaz, artar. Doğal ürün bollaşır.
  • Kırsalda yaşayanlar ile şehirliler arasında ilişkiler kurulur
  • Kırsalda doğal üretim yapanlarla birlikte toprağı koruyan, erozyonu önleyen, doğayı canlandıran ve iklim değişikliğine karşı önemli çalışmalara kritik destek olursunuz – sizin sayenizde gerçekleşir.

Sadece bu kadar desteğiniz bile çok değerli, ama daha fazlası da yapılabilir:

  • Bilgi, beceri, tecrübe kazanımı
    • Eğitim ve aktivitelere katılabilirsiniz: Doğa ile Tasarım Sertifika Kursu, Uygulamalı Bahçecilik, Temiz Enerji, Doğal Yapılar, Peynir Yapımı Atölyeleri gibi
    • Kırsalda ekolojik üretim yapanlara destek: gönüllü olarak gidebilirsiniz
  • Kendi gıda bahçenizi kurabilirsiniz,
  • Topluluk bahçelerine katılabilirsiniz,
  • Kendi yaşam alanınızı dönüştürebilirsiniz
    • Temiz enerji çözümleri
    • Enerji tasarrufu
    • Ekolojik yapılar
    • Geri dönüşüm
    • Doğayı canlandırma

Hepimizin umudu hem kendimiz, hem de gelecek nesiller için daha iyi bir yaşam. Ama hem ülkemizde hem de küresel olarak gittikçe zorlaşan bir yaşama doğru gidişat var.

İçinde yaşadığımız, sınırları ve sınırlı kaynakları olan bu dünyamız sistemi içinde varolan her şey birbirine bağlıdır. Yerel ve acil sorunları çözmeye çalışabiliriz ama bu sadece ‘semptomun tedavisi’ olacaktır, çözüm olmayacak, aksine sorunu derinleştirecek ve çöküşlere neden olacaktır. Kök sorun(ları) farketmeli ve çözüm için bir yol haritası takip edebilmeliyiz. Daha iyi bir yaşam için yeni bir tasarım yapabilmeliyiz.

Bu giriş kursu ile bütüncül tasarımı ve hayata bütüncül bakış açısını genel hatları ile anlatıyoruz.

Çözümün doğada var olduğunu ve yaşamın dünyadaki tüm sistemlerle birbirine destek ağlar kurarak daha iyi olabileceğini göreceksiniz.
Bilgiye erişim ve bilgiyi kullanma yaşamın daha başlangıcından bu yana canlı türlerinin çok zor koşullarda hayatta kalmaları için elzem olmuştur. İlk ve en önemli adım ‘öğrenmek’tir.

Online eğitim portalımızdan takip edilecek; Permakültüre Giriş Kursu Konuları:

  1. Dünyamızın mevcut durumu
    1. Yerel, memleket, yakın komşu, uzak komşu ve küresel sorunlar birbirine bağlıdır.
    2. İnsanlığın üstel nüfus artışı ve üstel tüketim, etkileri
    3. Endüstriyel tarım
    4. İklim değişikliği
    5. Türkiye doğa sisteminde değişimler
      1. Türkiye bir kenar ülkesidir
  2. Başlangıç:  Dünyanın başlangıcında ilk yaşam, ölüm. Yaşamın gelişimi, bilgi ve bilmek
    1. Doğanın dili
    2. Canlı sistemler
    3. Bakteriler (küresel olarak yaşam alanlarını ilk değiştiren canlılar)
  3. Gaia – Dünyaya bilimsel olarak ilk bütüncül yaklaşım
    1. Dünya Sistemi bilimi
  4. Gaia’nın İşleyişi ve Öğretileri
    1. Örüntüler
    2. Küresel Döngüler (karbon, azot, su/hidrolojik)
    3. Ormanlar
    4. Biyoçeşitlilik
    5. Ekosistemlerin işleyişi
    6. Toprak – Yaşam kaynağımız olduğu halde çoğumuz toprağı tanımıyor, oysa bolluk, bereket için toprağı tanımalı
  5. Dirençlilik (Resilience) – Bir sistemin, kendi yapısını ve işlevlerini koruyarak, değişimi ve iç/dış zorlamaları sönümleme kapasitesi
  6. Permakültür Tasarımı
      1. Neden tasarım? Varmak istediğimiz…
      2. Ölçeklenebilir: ufak bir bahçeden, çiftliğe, ekoköye, ülkemizin doğa sistemini korumaya kadar…
      3. Permakültür tanımı, içeriği
      4. Bileşenler
        1. Birçok bilinmeyen içinde bize yol gösterici sabitler, örüntüler
        2. Bileşenler arasında çoklu faydalı bağlar kurmak
      5. Mıntıka, dilim analizleri
      6. Kendi yaşam alanımızı kurarken ilk, öncelikli işler
      7. Bolluk ve berekete ulaşma yol haritası
  7. Bahçecilik
    1. Bize direkt faydaları olan, hemen yapabileceğimiz: balkonda, çatıda, sandıkta ve toprak olan her yerde
    2. Ruhsal, fiziksel sağlık
    3. Doğayı tanıma, bir kısım doğal gıdamızı üretme
    4. Kendi doğal gıdanı yetiştirme bilgi, becerisi zor zamanlarda hayati önemde olabilir
    5. Grup olarak üretim, yardımlaşma, paylaşma: birleştirici sosyal çalışmalar
  8. Birlikte yapabileceklerimiz – gittikçe büyüyen bir ağız
    1. Bahçelerimiz
    2. Çiftliklerimiz
    3. Ekoyerleşke projeleri
    4. Permatürk Vakfı’mız
    5. Etkinliklerimiz

Kurs bitiminde kursu sürekli takip edenlere küresel permakültür ağında da geçerli olan sertifikamız verilir.

Eğitmen: Taner Aksel

Belentepe Çiftliği kurucusu ve sahibi

Kurs Programı:

Cuma akşamüstü 18:00’den itibaren çiftliğe giriş (isteyen Cumartesi sabah ta gelebilir). Cuma akşam çiftliği tanıma, odalara yerleşme, akşam yemeği, kamp ateşi önünde sohbet.

Cumartesi

  • Belentepe başlangıcı ve gelişimi hakkında bilgiler
  • Çiftlikte gezi (gerçekleştirilmiş çalışmaların yerinde anlatılması: su tutma hendekleri, toprak zenginleştirme, gıda ormanı, bitki loncaları, su tutma yöntemleri, solucan gübresi, atık suların geri dönüşümü, temiz enerji, doğal yapılar, bitki göletleri, v.b.)
  • Permakültür ve sürdürülebilirlik ders konuları hakkında soru, cevap, önemli konuların açıklanması

Pazar

  • Bahçecilik uygulamaları: kompost başlangıcı, doğal ilaçlar, koruma yöntemleri
  • Gıda ormanı tasarımı, kurulumu
  • 17:00 – 18:00 Soru – cevap / sohbet, sertifikaların verilmesi ve çiftlikten ayrılma

2 gün sabah kahvaltısı, öğle ve konaklayanlar için akşam yemekleri ve ikramları da içerir.

  • 2-3 kişilik banyo tuvaletli odalarımızda konaklanılır.
  • Konaklama 15 kişi ile sınırlıdır.
  • Bursa’dan günübirlik katılımcılarla birlikte en fazla 20 kişi kontenjan sınırı vardır.

İlk kayıt verip, önceden Banka hesabımıza ödemesini yapanlara öncelik verilecektir.

  1. Günübirlik katılım
    1. Cumartesi ve Pazar katılım ücreti 3500 TL/kişi (2 gün kahvaltı, ara ikramlar ve öğle yemekleri dahil)
      Günübirlik katılımcıların akşamüstü çiftlikten 18:00’de ayrılmaları beklenecektir.
  2. Konaklamalı:
    1. Banyolu odalarımızda 1 gece konaklama ve  3 öğün yemek ve 2 kahvaltı dahil toplam ücret 4800 TL/kişi
    2. Cuma akşamından itibaren konaklama ve yemek dahil, 5980 TL/kişi.
  • Kurs başlangıç tarihinden 7 gün öncesine kadarki rezervasyon iptallerinde yatırılmış para geri iade edilir. Son 7 gün içindeki rezervasyon iptallerinde yatırılmış tutarın yarısı geri iade edilir.

Kesin kayıt için kurs ücretinin ödenmiş olması beklenir. Öncelik ödemesini yapanlara verilir.

    Kesin kayıt için kurs ücretinin ödenmiş olması beklenir. Öncelik ödemesini yapanlara verilir.

    Belentepe’de Bahara Merhaba

    Belentepe’de Bahara Merhaba
    19 Mayıs, Pazar
    11:00 - 16:00 saatleri arasında
    Ayrıntılı Bilgi

    Doğanın tüm ihtişamı ile canlandığı, yılın en güzel günlerinde çiftliğimizi merak edenleri çiftliğimizde ağırlamak, gezdirmek ve hikayemizi, yaptıklarımızı anlatmak için bu buluşmayı planladık.

    19 Mayıs, Pazar

    • 11:00 Çiftliğe varış, çay, sohbet, toplanma
    • 11:30 – 13:00 Belentepe’de gezinti
    • 13:00 – 14:00 Öğle yemeği: Belentepe pidesi (yiyebildiğin kadar), salata, meyve suyu/ayran
    • 14:00 – 15:00 Permakültür ve sürdürülebilirlik üzerine sohbet
    • 15:00 – 16:00 Çiftlik ürünlerimizi tanıtım, alışveriş (tohumlar, baharatlar, fideler, taze ürünler…)
    • 16:00 Çiftlikten ayrılış

    Bu buluşma kontenjanı  50 kişi ile sınırlıdır.

    Öğle yemeği ( yiyebildiğin kadar pide, salata, meyve suyu/ayran) ve aralarda çay, toplam ücret 500 TL / kişi

      Kesin kayıt için katılım ücretinin ödenmiş olması beklenir. Öncelik ödemesini yapanlara verilir.

      Belentepe’de 4 Gün

      Belentepe’de 4 Gün
      20-23 Nisan, Permakültür Kursiyerleri ile Uygulamalar
      Ayrıntılı Bilgi

      Kovid pandemi sürecinde kapalı olan çiftliğimizi bu aktivite ile açıyoruz. Pandemi sürecinde belentepe online eğitim portalımızdan eğitim almış kursiyerlerimiz için 2023 Ramazan Bayramı döneminde çiftliğimizde 4 özel gün planladık.  Eğitim portalımızdan edinilen bilgilerin pekişmesi için Belentepe’de hep birlikte bahçecilik, doğal yapılar, temiz enerjiden peynir yapımına kadar çeşitli uygulamalar gerçekleştireceğiz. Permakültür projeleri ve uygulamalarını anlatacağız, sohbetler edip dağ yürüyüşleri yapacağız. Akşamlar kamp ateşi önünde müzik ve sohbetler olacak.

      Eğitmen: Taner Aksel

      1968 doğumlu. Istanbul Robert Kolej 1987 mezunu. 1991’de İ.T.Ü. inşaat mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra 1991-1993 yılları arasında ABD’de Ohio eyaleti Cincinnati Üniversitesi’nde ‘İnşaat Yapılarının Deprem Davranışının Tespiti’ üzerine yüksek lisans yaptı. 1994’te Türkiye’ye döndü ve kendi firmasını kurarak inşaat mühendisliği alanında yazılım geliştirme, eğitim, danışmanık hizmetleri verdi. 2008’deki küresel ekonomik krize yol açan insan davranışı ile yapıların deprem davranışı arasında benzerlikler bulunca iki yıl süren bir araştırma sonucunda, özellikle iklim değişikliğine dikkat çekmek üzere ‘Kritik Eşik’ kitabını yazdı.

      2010’da Bill Mollison’dan permakültür eğitimi alarak ‘Permakültür Tasarım Sertifikası’ sahibi oldu. Permakültür prensiplerini uygulayarak önce İstanbul Beykoz’daki evinin bahçesini doğal yöntemlerle kendi gıdasını üreten ve daha verimli bir şekle dönüştürdü. Ardından Bursa Uludağ’daki 14 dönümlük arazisinin permakültür tasarımını gerçekleştirdi ve Belentepe Permakültür Uygulama ve Doğal Yaşam Çiftliği’ni kurdu. Belentepe Çiftliği bir laboratuvar ve örnek uygulama alanı oldu. Her yıl yüzlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Kurs-atölye, kamplarla sürdürülebilir yaşam anlatılmaktadır. Bu çalışmalar medyanın da ilgisini çekmiş, belgesel, dergi, radyo konuları olmaya devam etmektedir.

      Güneş ve rüzgardan elektrik üretimi, ısı pompaları ile toprağın ısısını kullanarak binaların ısıtılması/soğutulması, atık sıvı yağların araçlarda yakıt olarak kullanılması, depreme dayanıklı yapıların tasarımı – özellikle jeodezik kubbe yapılar, doğal yapı malzemeleri, pasif solar yapı tasarımı v.b. de uzmanlık alanları içindedir.

      20 Nisan Perşembe

      • 9:00 Çiftliğe varış, kahvaltı, tanışma
      • 10:00 – 11:00 Belentepe ve Taner Aksel hikayesi
      • 11:00 – 12:30 Çiftlikte gezi, toprak ve doğa canlandırma çalışmaları genel anlatımı
      • 12:30 – 13:30 Öğle yemeği
      • 13:30 – 15:00 Permakültür ve agroekoloji üzerine sohbet
      • 15:30 – 17:00 Bahçecilik çalışmalarımız, uygulamalar
      • 17:30 – 18:30 Dağ yürüyüşü ve sohbet
      • 19:30 Akşam yemeği

       

      21 Nisan Cuma

      • 8:00 – 9:00 Kahvaltı
      • 9:00 – 10:00 Bahçeler için doğal ilaç, koruyucu, kompost çayı hazırlanması, uygulaması
      • 10:30 – 12:00 Doğal yapılarımızın tanıtımı
      • 12:30 – 13:30 Öğle yemeği
      • 13:30 – 15:00 Enerji sistemlerimizin tanıtımı (Solar PV, Kalorifer Soba, Isı pompası…)
      • 15:30 – 17:00 Doğal yapı uygulamaları: Şerbetli saman, kerpiç, tadelakt ve diğer doğal sıvalar
      • 17:30 – 18:30 Dağ yürüyüşü ve sohbet
      • 19:30 Akşam yemeği

       

      22 Nisan Cumartesi

      • 8:00 – 9:00 Kahvaltı
      • 9:00 – 12:00 Peynir yapımı atölyesi
      • 12:30 – 13:30 Öğle yemeği
      • 13:30 – 17:00 Uludağ milli parkı, softaboğan şelalesine gezi, yürüyüş
      • 17:30 – 18:30 Serbest zaman
      • 19:30 Akşam yemeği

       

      23 Nisan Pazar

      • 8:00 – 9:00 Kahvaltı
      • 9:00 – 10:00 Eşyüzey eğrisi, hendek, teras oluşturma: A-çerçeve, su terazisi, nivo ile
      • 10:30 – 12:00 Ülke çapında permakültür projelerimizden örnekler sunum
      • 12:30 – 13:30 Öğle yemeği
      • 13:30 – 15:00 Permakültür tasarımında süreçlerimiz, kullandığımız araçlar
      • 15:30 – 17:00 Soru, cevap
      • 17:00 – 18:30 Sohbet, çiftlikten ayrılış
      • 19:30 Akşam yemeği

      Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemekleri ve ikramları da içerir.

      • 2 kişilik banyo tuvaletli 5 adet odamız vardır.
      • Jeodezik Kubbemizde 3 kişi konaklayabilir. Kubbe yanındaki ortak banyo tuvaletler kullanılır.
      • Ahşap Bağ evimizde 5 kişilik bir grup konaklayabilir.

      Atölye kontenjanı toplamda 20 kişi, akşam konaklayacaklar için 14 kişi ile sınırlıdır.

      1. Günübirlik katılım
        1. Bursa’dan kendi aracı ile gelip, akşam geri dönecekler için toplam ücret 3800 TL’dir (kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri dahil)
      2. Konaklamalı:
        1. Çarşamba akşamından girişli,  toplam ücret 6700 TL/kişi
        2. Perşembe sabah girişli,  toplam ücret 6000 TL/kişi
      • Kurs başlangıç tarihinden 7 gün öncesine kadarki rezervasyon iptallerinde yatırılmış para geri iade edilir. Son 7 gün içindeki rezervasyon iptallerinde yatırılmış tutarın yarısı geri iade edilir.

        Belentepe'de Permakültüre ve Agroekolojiye Giriş Kursu Kayıt Formu