İstanbul’daki Permakültür Tasarım Sertifika Kursunu Tamamladık

Ocak-Mart 2020 arasında İstanbul'da verdiğimiz Permakültür Tasarım Sertifika Kursunu Tamamladık

 

18-19 Ocak hafta sonu 180 kişinin katılımı ile 2 günlük ‘Doğa ile Tasarıma Giriş’ kursumuzu tamamlayan 57 kursiyerle birlikte ‘Permakültür Tasarım Kursu’muza devam etmiştik. Nihayet Şubat sonunda bu kursumuzu da başarıyla tamamladık; kursiyerlerimizi ‘Permakültür Tasarımcısı’ olarak mezun ettik.

İstanbul’da Permakültür Tasarım Sertifika Kursu

Ocak-Mart 2020 arasında İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi'nde Permakültür Tasarım Sertifika Kursu Veriyoruz
Doğa ile Tasarıma Giriş Kursiyerleri
Ocak 2020, Boğaziçi Üniversitesi

18-19 Ocak hafta sonu 180 kişinin katılımı ile 2 günlük ‘Doğa ile Tasarıma Giriş’ kursumuzu tamamlayan 57 kursiyerle birlikte ‘Permakültür Tasarım Kursu’muza devam ettik.

Toprak üretme, toprağı koruma, su tutma, geri dönüşüm, doğal gıda üretimi, gıda ormanı kurulumu, doğal yapılar, temiz enerji gibi temel ders konuları işlenirken, kursun 2. yarısından itibaren İstanbul Beykoz’da kurulması planlanan Ekopark projesinin ‘permakültür tasarım’ çalışması başladı.

Hep birlikte projenin yapılacağı araziyi keşfe gittik. 5 ayrı grup kendi proje tasarımlarını çalışıyor. 8 Mart hafta sonu da gruplar proje sunumlarını yapacaklar. Ardından sertifika töreni ile kurs tamamlanmış olacak.

Çok farklı alanlardan bir araya gelmiş bir grup insanın permakültür sayesinde ‘sürdürülebilir yaşamı’ 2 haftalık bir ders programı sırasında öğrenmeleri ve 2 hafta sonunda bir yaşam alanını tasarlayacak kadar bilgiye sahip olmaları; bireyleri güçlendiren, cesaretlendiren bir süreç.

Gittikçe Büyüyen Güzel Bir Hikaye

Gittikçe Büyüyen Güzel Bir Hikaye

Mart 2015’te 9 lise + 80 öğretmen ve öğrenciye Permakültüre Giriş Kursu verdik ve şimdi okullarda permakültür çalışmaları başladı…

Nisan 2014’te Robert Kolej hocaları Belentepe Çiftliği’ne gönüllü olarak bahçecilik yapmaya geldiler. Dönüşte okulda öğrencilerle bahçeciliğe başladılar. Aralık’ta okullarında konuşma yapmamı istediler. Bu konuşmaya İstanbul’un belli başlı okullarını da çağırmışlar. Konuşma ile birlikte hem hocalar hem de öğrencilerde sürdürülebilir yaşama ve bahçeciliğe ilgi olunca, bu konuları detaylıca anlatmak ve okulların etkili bahçecilik yapmalarını sağlamak üzere bir kurs planladık. Bu hafta sonu da kursu yaptık. Robert Kolej, Eyüboğlu, Ted Istanbul, Koç Lisesi, Marmara Koleji, Saint Joseph, Saint Michel, MEF, Notre Dame De Sion… ile tohumları ekiyoruz.

Kurstan hemen sonra okullar bahçecilik çalışmalarına başladılar ve yaptıklarını facebookta paylaşıyorlar:

https://www.facebook.com/permakulturlise

Bahçeciliği küçümsemeyin! Dönüşüm için en erişilebilir ve en önemli başlangıçtır. Toprağı, doğayı anlamaya ve tanımaya başlarsınız. Kendi doğal gıdanızı üretirsiniz. Hereket eder, vücudunuzu çalıştırırsınız. Sağlık kazanırsınız…

Hep birlikte tohumlar ekmeye ve hikayeyi büyütmeye devam…

Belentepe’de Gün Batımı…

Belentepe'de Gün Batımı...

29 – Nisan – 2015 günü Belentepe Çiftliği’nde çalışmalarımız son hızla sürmüştü. Öğleden sonra kısa yağışlar oldu. Hava kararmaya yakın bulutların arasından, Doğancı Baraj Gölü’nün üzerinden güneş kendini gösterdi ve çok özel anlar yaşandı. Çiftlikte bulunanlar için bulunmaz bir gün batımı oldu. Darısı çiftliğimizi ziyaret edenlerin başına diyelim…

Robert Kolej çiftliğimize misafir oldu

Robert Kolej çiftliğimize misafir oldu

25-26 Nisan hafta sonu Robert Kolej öğrencileri çiftliğimizde misafir oldular.

Öğrencilerle çiftliği gezdikten sonra, bahçeciliğe giriştik, istenmeyen otları temizledik, bakım yaptık. Çiftliğe yakın yürüyüş parkurumuzda yerel hayvan sürüleri ile karşılaştık, vadi ve göl manzarasının tadını çıkardık. Taş fırınımız da iki gün boyunca yoğun mesai yaptı, pideler, pizzalar, güveçler… Öğrenciler kırsalda yaşamın kısa da olsa tadını aldılar.

Bahçecilik

Bahçecilik

Balkonda, terasta, toprağa eriştiğimiz her yerde yapabileceğimiz çoklu faydası olan ve sürdürülebilir yaşama doğru atacağımız en önemli ilk adımdır.

Farklı amaçlar için bahçecilik yapılabilir:

  • Doğal gıda üretimi
  • Tıbbi aromatik bitkiler yetiştirme, şifalanma
  • Görsel güzellik, huzur için
  • Bitkileri ve doğal yaşamı gözlemlemek için
  • İnsanlarla birlikte geçirilecek keyifli ve doğal bir alan için
  • Aktivite – ruhsal, fiziksel sağlık için.

 

Bahçeler insanlara farklı hisler verebilir; bazıları enerji doludur, bazıları sakin. Bahçe görünümü geleneksel veya modern olabilir. Bahçeler ilham verebilir. Çok veya az iş gerektiren bahçeler olabilir.

Bahçecilik yapacağımız bir alan var, nereden nasıl başlamalı?

Balkonda, terasta veya beton üzerinde, küçük alanlarda da bahçecilik yapılabilir. Küçük alanlarda iş daha kolaydır ve tahmin edemeyeceğiniz kadar bereket te elde edebilirsiniz. Derin saksılar veya ahşaptan yapılmış sandıklar içinde bitki yetiştirebilir, organik mutfak atıklarınızı kompost gübreye dönüştürebilir ve bitkilerinizi bununla besleyebilirsiniz.

Bahçenin Olmazsa Olmazları

  • Canlı, bereketli toprak
  • Bereketi devam ettirmek için toprak besinleri/mineraller; özellikle kompost gübre,
    • Balkonda ufak kovalar içinde solucan çiftliği kurup mutfak organik atıklarını solucanlarla çok değerli kompost gübreye dönüştürebiliriz.
  • Su – su kaynağımız yoksa çatı suyu toplayabilir miyiz?
  • Tohum, fide, bitkiler…
  • Büyükçe bahçelerde
    • Alet edevat deposu
    • Sera – yüksek bitki yatakları üzerini naylonla örterek, az masraflı, ufak seralar da yapılabilir.
    • Fideleme alanı – serası
    • Kompost alanı
    • Tavuk evi – zengin kompost üretmek ve tavuğa faydalı görevler verebilmek için tavuk olmasında fayda vardır.
  • Olmasında fayda olanlar:
    • Çardak, dinlenme, sosyalleşme alanı
    • Basit, belki yarı açık mutfak – bahçe ürünlerinden pratik yemekler yapabilmek için
    • Tuvalet

Tasarım başında bahçe içinde yeralmasını istediğiniz tüm bileşenleri düşünün.

Başarılı bahçecilik için toprağı doğal olarak zengin tutabilmek gerekir. Bunun için de:

  • Toprağı ezmeyin, sıkıştırmayın.
  • Aynı yere sürekli aynı bitkileri ekmeyin, topraktan hep aynı mineralleri çekeceklerinden toprağı zayıflatır. Sıralı ekim yapabilirsiniz. Aşağıda anlatılan 4 bölümlü bahçe modeline bakın.
  • Kompost, solucan gübre kullanın.
  • Mineral, besin desteği verin: kalsit, dolomit, malç, kül, kaya tozları, kemik tozu…
  • Faydalı organizmalar desteği: EM (efektif mikroorganizma) sıvı gübresi gibi
  • Toprağı aşırı güneş ve sıcaktan koruyun: yer örtücüler, malç, kartonla
  • Bitki kardeşliğini kullanın.

2020, Çok Farklı Bir Yıl

2020: Her şeyin değiştiği yıl...

Permakültür çalışmalarına, doğada yaşamaya ve doğanın işleyişlerini anlamaya başladıktan sonra önceleri farketmediğim çok şeyi anlamaya da başladım.

İnsanların çoğu hayatının çoğunu yakın çevresinde, evinde/semtinde/şehrinde günlük koşturmalar içinde geçiriyor. Bireysel etkimiz yaptıklarımız/yapmadıklarımızla daha fazla bu yakın çevrede görülüyor olsa da; dünyanın geneline de az/çok etkimiz olabiliyor. Mesela kullandığımız fosil yakıtlı araçlarla havaya saldığımız sera gazları tek başımıza az olsa da milyarlarca insanın toplamında devasa boyutlara erişiyor ve küresel iklim değişikliğine yol açıyor.

2020 başında yedi buçuk milyara yaklaşan ve artamaya devam eden insanlık nüfusu, doğal/yaşam kaynakları kısıtlı olan dünyamız üzerinde gittikçe artan baskılara/gerilimlere, denge ve döngülerin hızla bozulmasına neden oluyor. Doğada artan gerilimin insan topluluklarına yansımaması mümkün değil. Dünyada her şey birbirine bağlı.

2019 yılı Belentepe Çiftliği çevresinde normal dışı, zor bir yıl oldu. Bahar erken geldi. Şubat’ta meyve ağaçları tomurcuklanmaya başladı, ama Mart ve Nisan’da don yaptı. Kiraz, vişne ve erik ağaçlarında büyük meyve kayıplarına neden oldu. Nisan öyle kurak geçti ki, bahçeleri elle sulamak zorunda kaldık. Haziran başında bir miktar yağış aldıktan sonra yağışlar kesildi ve Kasım sonuna kadar kayda değer, toprağın içlerine işleyen bir yağmur almadık. Haziran sonuna doğru yıllardır kullanmakta olduğumuz, 100 metre derindeki su kuyumuz kurudu. Civardaki yeraltı su kaynaklarında ciddi azalmalar oldu. Önceki yıllarda alışageldiğimiz gibi Temmuz’dan Ekim sonuna kadar aşırı sıcak ve bir kurak dönem yaşadık. Bahçelerimizi ve yeni dikilmiş ağaç fidanlarımızı yaşatabilmek için yoğun çaba gösterdik.

İklim değişikliğine karşı arazimizde yapabileceğimiz en etkili çalışma, tüm alanı ‘gıda ormanı’na döndürmektir. 2019 Kasım’ında gerçekleştirdiğimiz ‘Gıda Ormanı Atölyesi’ ile son boş kalmış alanları da bitkilerle buluşturduk. Toprak yüzeyi yonca (baklagil) otlarla kaplı. Yaz öncesi biçip, yatırıyoruz ve toprağı aşırı sıcaktan, su kaybından korumaya çalışıyoruz. Büyüyecek tepe ağaçlar da zamanla aşırı güneşi, sıcağı ve rüzgarı keserek araziyi, doğasını koruyacak. 

2019 yılı sonuna doğru Avustralya’da meydana gelen devasa yangın haberleri ile sarsıldık. Yaz boyunca 40 derecenin üzerinde sıcaklarla boğuşurken, Eylül’de başlayıp 4 ay boyunca dinmeden devam eden yüzlerce devasa yangın sonucunda 63 bin km2 alan yandı (Türkiye yüzölçümünün %8’i). Yerel canlı hayatında devasa ölümler oldu. Bu yangınlardan dolayı havaya 400 milyon ton CO2 salındı – yıllık salımlarının üçte ikisi kadar.  (Geçen yıl Avustralya CO2 salımı toplamı 530 milyon tondu; toplam küresel salımın %1.3’ü).

Yereldeki gözlemlerim üzerine, bir de Avustralya’daki bu devasa yangınlar da gelince, iklim değişikliğinde bazı kritik eşiklerin aşıldığını düşündüm. Nitekim 2019-2020 kış aylarında pek kış, soğuklar yaşamadık ve kutup bölgelerinde sıcaklık rekorları kırıldı. Doğada bu normal dışı gelişmeler yaşanırken, insanlar normal hayatlarına devam ediyor ve hala insanlığın çoğu küresel gidişatı farketmiyor, önemsemiyordu.

İnsanoğlu, teknolojisi ile kendini doğanın hakimi gibi hissedip, doğayı yoketmeye, denge ve döngülerini bozmaya devam ederken; kendinden çok daha büyük güçlerin mevcudiyetini görmüyor.

2019 sonunda Çin’in Wuhan eyaletinde önceden bilinmeyen bir virüs (korona virüsü) insanlara bulaşmaya başladı. Çıkış noktası yabani hayvanların satıldığı bir market- Çin’liler orman yaban hayvanları, köpek, kedi, yılan dahil türlü hayvan ve böcekleri yiyorlar. Bu yeni salgını duyduğumda, kurslarımda ‘Ormanlar’ konusunda anlattığım Afrika Tropik Yağmur Ormanları’ ve Ebola salgını aklıma geldi. Dünyada çok az insan eli değmemiş doğal orman kaldı ama bunları korumak yerine yoketmeye, içlerine doğru yayılmaya devam ediyoruz. Bu bölgelere yerleşenler orman içlerinden yakaladıkları canlıları öldürüp yemeye devam ediyor. Ebola salgını ile ilgili ünlü ‘Scientific American’ dergisinde yayınlanan bir makale şuna dikkat çekiyordu:

İklim değişikliğinden kaynaklanan normal dışı aşırı yağışlar veya kuraklık olduğu dönemlerde Ebola, salgın haline gelip yayılmaya başlıyor. .. ‘Bugüne kadar Ebola insanların seyrek olduğu bölgelerde başladığı için kontrol edilebildi. Ama insanlar gittikçe o doğal ormanların içine giriyorlar, bu potansiyel hastalıkla karşılaşma olasılığı gittikçe artıyor ve bir de eskiden orman, doğal alan olan yerlerde yoğun kasaba, kentlerde yaşıyorlar. Hastalığın bu yoğun yerlere yayılması an meselesi…’

Doğayı yokederken, denge ve döngülerini bozarken, doğanın tepki vermemesi mümkün mü? Hele ki Dünyanın küresel işleyişleri ve kendini regüle etme, koruma mekanizmaları da varken… Havaya artan oranda sera gazı salmaya devam edersek, sıcaklıklar da artmaya devam edecek ve bazı bölgelerde anormal kuraklıklar, yangınlar yaşanacak… Buzullar eriyecek, deniz su seviyeleri yükselecek. Normal dışı afetlerin sayısı ve şiddeti artacak. Ormanları yoketmeye devam edersek, orman içlerine girdikçe oralarda önceden karşılaşmadığımız hastalıklarla da illa ki karşılaşacağız, ve belki de bir tanesi çıkacak tüm küresel insanlık işleyişini tehdit edecek…

Korona virüsü hızla yayılıyor. Ülkeler salgını durdurabilmek için önlemler alıyor, şehirler, bölgeler karantinaya alınıyor. Sınırlar kapatılıyor. Küresel çapta belirsiz, kaotik bir döneme girildi. Ne çapta etkisi olacağını hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ama bu süreçten dersler çıkarmamız çok önemli. Öncelikle mevcut küresel insanlık sisteminin ne kadar kırılgan olduğunu farkedeceğiz. Domino etkisi gibi, her şey birbirini tetikliyor. Küresel ticaret yavaşlıyor, tedarik zincirleri tekliyor. Mevcut sisteme bağımlılığımız ne kadar fazla ise o kadar daha fazla etkileneceğiz. Yerelde kendi kendine yetebilen yaşama doğru dönüşün önemini farkedeceğiz.

 

Doğa ile Tasarıma Giriş

Doğa ile Tasarıma Giriş

Örüntüleri görebilen ve kendi yaşam tasarımlarında kullanabilenlerin yaşama ihtimalleri daha yüksek olacaktır; daha anlamlı, sağlıklı, keyifli, bereketli hayatlar sürebileceklerdir. Tarihsel örüntüleri gördüğümüzde bizleri zor günlerin beklediğini de farkedebiliriz. Zor zamanlar için tasarım yapalım ve iyisini umalım – her türlü doğru iş yapmış olacağız.

Önceliğimiz en temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak çözümler olmalı. Maslow insan ihtiyaç piramidine göre en temelde yiyecek, su, sıcaklık (barınak), dinlenme ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor, ki diğerleri bunların üzerine eklenebilsin.


Eğer içinde yaşadığımız sistem bu en temel ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalıyorsa, kendimiz, ailemiz, yakın çevremiz için bunların temini bizim sorumluluğumuzdur.
Halihazırda hem ülkemizde hem de dünyanın birçok yerinde insanların büyük çoğunluğu temiz ve sağlıklı gıdaya, temiz suya ve kafalarını sokacakları bir barınağa erişimde büyük zorluklar içinde. Olası küresel bir ekonomik ve/veya çevresel kriz mevcut durumu çok daha zorlaştıracaktır.

Tek başımıza bireysel olarak veya tercihan bir grup insan olarak kendi yaşamlarımızı daha dirençli, bereketli yapabilmek için bir yol haritasına, akılcı ve uygulanabilir bir tasarıma ihtiyacımız vardır.

Kendi doğal, temiz gıdamızı üretebilmekten, kırsalda kendi kendine yetebilen bir yaşam alanı kurmaya, mevcut yaşam alanlarını sürdürülebilir bir yaşam tarzına dönüştürmeye, bizlere temel yaşam kaynaklarımızı sunan doğamızı korumaya ve canlandırmaya kadar ölçeklenebilen bir tasarım metodolojisine sahip olmak kritik önemdedir. Doğanın işleyişini, örüntülerini, çözümlerini temel alan ve dünyamıza bütüncül bakabilen yeni bir tasarım anlayışı.

Doğal gıda üretimi seçeneklerine bir bakalım:

Kendi başımıza mümkün olabildiği kadar kendi gıdamızı doğal yöntemlerle üretme amacımız olsun. Sağlıklı yaşayabilmek için buna ihtiyacımız var zaten. Kendi gıdamızı üreten bahçemizin bereketli, başarılı olabilmesi için bahçenin tasarımını ele alalım.

Canlı sistemlerin temel kriterlerine bakalım:

  • Organizasyon örüntüsü
    Sistemin temel karakterini belirleyen ilişki ve bağlantıların bileşimi
  • Yapı
    Sistemin organizasyonel örüntüsü
  • Yaşam işleyişi
    Sistemin organizasyonel örüntüsünün devamı için aktiviteler

Tasarım 1: Doğal Gıda Temini Sistemi

Organizasyon örüntüsü

  • Sistemin temel karakteri: gıdamızı üretmeyi başarabilmek üzere ne tür ilişki ve bağlantılar kurabiliriz
    • Balkon, teras, ahşap bir sandık veya toprak olan her yerde gıda üretebiliriz. Ufak bir hacimde bile olsa kendi toprağımızı üretip, gıda veren bitkiler yetiştirebiliriz.
    • Grup olarak başka insanlarla birlikte bir toprak üzerinde gıda üretimi yapabiliriz.
    • Kırsalda doğal gıda üretenlerle ilişkiler kurup onların fazla gıda üretimlerine talip olabiliriz.
  • Yapı, organizasyon
    • Yukarıdakilerin her biri için ayrı yapısal tasarıma ihtiyaç var.
    • Balkonda bahçecilik bileşenleri: Saksı + canlı, zengin toprak + su + bitki
    • Kolektif olarak bir toprakta gıda üretimi bileşenleri: insanlar + toprak + su + bitki + hayvanlar + ekipman + hammadde…
  • İşleyiş
    • Olası tüm organik maddeleri geri dönüşümle kompost gübreye dönüştürme – burada solucan ve bakterilerden de faydalanma – böylece toprağın sürdürülebilir bereketi sağlanır.
    • Grup olarak çalışmalarda doğal gıda üretiminin sürdürülebilirliği için grup içinde çalışma/sorumluluk organizasyonu
    • Ekipman, hammadde temini organizasyonu

Organizasyon örüntüsünü çıkardıktan sonra sistem işleyiş şemasını çıkarabiliriz.

Temel ihtiyaçlar belirlendikten sonra bunların temini sağlanmalıdır. En temel ihtiyaçlar güneş ve sudur. Güneş almayan veya su olmayan bir alanda bitki yetiştirmek pek mümkün olmaz. Ama toprağın bereketinin devamı için gerekli diğer ihtiyaçların da temini gerekir. Bahçenin organik atıkları komposta dönüşerek önemli bir ihtiyacı karşılayabilir. Bahçe ve çevresindeki yapı çatılarından toplanacak yağmur suyu su ihtiyacını karşılayabilir.

Tasarım, ihtiyaçları en efektif karşılayacak şekilde yapılmalıdır.

Orman yangınları ve yokolan geleceğimiz

Orman yangınları ve yokolan geleceğimiz

20 Temmuz ve 20 Ağustos 2019 tarihleri arasında, yani son bir ay içinde Türkiye’20 Temmuz ve 20 Ağustos 2019 tarihleri arasında, yani son bir ay içinde Türkiye’de meydana gelen orman yangınlarında 1344 hektar, yani 1244 futbol sahası büyüklüğünde bir alan kül oldu. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre Ocak’tan bu yana 1345 orman yangınında toplam 2987 hektar orman yandı. İstatistiklere göre ülkemizde her yıl meydana gelen 4000 yangında 10 bin hektar ormanlık alan zarar görüyor. Türkiye orman yangınlarında riskli ülkeler arasında. Aynı günlerde Brezilya’nın Amazon Ormanları’nda da devasa yangınlar meydana geldi. Ocak ile Ağustos ayları arasında Brezilya’da 74000 yangın meydana geldi ve tarihi rekorlar kırıldı. Yangınların çoğunun sebebi ormandan tarım ve otlak arazileri açmak üzere kundaklama. Globalforestwatch.org web sitesi küresel ve yerel ormanların değişimini takip ediyor; çok değerli bilgiler ve araçlar içeriyor. Bunlardan bir tanesi küresel orman yangınları uyarı sistemi. Son 24 saat içinde dünya çapında devam eden yangın bölgelerine bir bakın aşağıdaki haritada:

 

2019’un Haziran ve Temmuz aylarında küresel çapta sıcaklık rekorları kırıldı. Aşırı sıcak ve kurak geçen yaz aylarında haliyle orman yangınları da artıyor. Bir çırpıda yanan, yokolan ormanın yerine yenisinin oluşması çok uzun süreler alıyor. Küresel çapta ormanların durumunu merak ediyorsanız yine Global Forest Watch’da bulacaksınız.

 

2001 ile 2018 arasında küresel olarak 361 milyon hektarlık ağaçlık alan kaybedilmiş ? toplam küresel ormanlık alanın %9’u ediyor. İnsanoğlu kestiği, yokettiği ormanların yerine de 80.6 milyon hektarlık alanı ağaçlandırmış bu zaman süresinde; yokettiğinin dörtte biri bile etmiyor. Türkiye’ye gelince, 2001 ile 2018 arasında 461 kilohektar orman kaybedilmiş; toplamın %4.6’sı. 2001 ile 2012 arasında 178 kilohektar alanı da ağaçlandırmışız; kaybettiğimizin yarısından azı bu. Kişisel ve kısa süreli çıkarlar için ormanların katli ile doludur tarih sayfaları. Zaten insanlığın ilerlemesi, gelişmesi için doğanın katli vaciptir anlayışı hakim küresel olarak. “Ormanlık alanın %9’u kaybolmuşsa, %90’ından fazlası duruyor, sorun olmaz?? diyebilirsiniz. Ama sınırları ve kısıtlı kaynakları olan bir dünyada üstel artışla çoğalıp tüketmeye ilelebet devam edemezsiniz; bu davranış sürdürülemez ve nihayetinde çok büyük sorunlar, çöküşler yaşanır. Eğitimlerde anlattığım bakteri hikayesini burada paylaşmak isterim: Bir test tüpüne tek bir bakteri koyarsın. Bu tüp içinde bakterinin gelişmesi, çoğalması için gerekli besinler vardır. Bakteri dakikada bir çoğalmaya başlar ve 1 saat sonra test tüpü tamamen bakteri ile dolmuştur. Tüpte artık yiyecekleri gıda kalmaz ve topluca ölürler. Kursiyerlere sorarım: ‘Sizce kaçıncı dakikada tüpün yarısı bakteri ile doluydu? Akıllı birileri çıkar ve cevaplar: 59. dakikada. ‘Peki tüpün dörtte biri kaçıncı dakikada bakteri ile doluydu? Cevap: 58. dakika. Bakterilerden akıllı bir tanesi 58. dakikada diğerlerine dönüp sorsa: ‘Ya arkadaşlar bizim yapmakta olduğumuz davranışta bir yanlışlık var, böyle giderse 2 dakika sonra hepimiz öleceğiz.’ Diğer bakteriler ‘bu herif kafayı sıyırmış’ derler ve eklerler ‘ya oğlum baksana daha engin alanlar var çoğalabileceğimiz. Hala %75 boş. Sen bu saçmalıklarınla ortalığı karıştırma, bize bırak. Bak ne güzel yaşıyoruz. Kontrol bizde, merak etme sen.’ Tabi bakteriler böyle düşünecek zekaya sahip değiller? Tamam gelişmek için doğanın katli vacip demeye devam edelim, ama nereye kadar? Nerede duracağız? Durabilecek miyiz? Şu anda Türkiye’nin uzaydan çekilmiş bir fotoğrafına bakın ? hala çoğu alan doğal gibi; şehirlerden, endüstrilerden çok daha fazla doğal alan var. 100 yıl sonrasını hayal edelim; öyle gelişmişiz ki artık ülkenin çoğu alanı endüstrileşmiş, betonlaşmış. Uydu fotoğrafına bakınca doğal alanlar sadece ufak adacıklar gibi kalmış; hemen her yer beton ormanı. Bu mümkün mü? Ormanlar kendi yerelleri dışında küresel ve yaşamsal işleyişlerde çok önemli aktörlerdir. Dünyada yaşamın devamı için önemli ekosistem hizmetleri sunarlar. Karbonu depolarlar; insanoğlunun fosil yakıtları yakmaya başladığı 200 yıldan fazladır havaya fazladan salmakta olduğu karbonu da depolarlar. Toprak meydana getirirler, erozyonu önlerler, suyun hızını keserler, su depolarlar. Ormanlar yağmur meydana getirir. Ekosistemlerin en zengin, bereketli ve dirençli halleridir. Bizlere türlü ürünler sunarlar. Vatanın omurgası gibidirler. Ormanları kaybolan ülkelerde insanların yaşamları çok zorlaşır; güneyimize bakmanız yeterli: Suriye ve Irak’ın yüzölçümlerinin çok azı orman olarak kalmıştır; oysa eskiden buralar insanlık medeniyetinin doğduğu bereketli Mezopotamya idi. Biz gelişme yolunda ormanları, doğayı katlederken; bu davranışın eninde sonunda bize feci etkileri olacağını düşünmüyoruz. Tek bir insanın belki de pek zararı olmayabilir ama milyarlarca insan benzer şekilde davranınca küresel etkileri oluyor. İnsanlık olarak çok zor ve kritik bir noktadayız; eğer böyle gelmiş böyle gider düşünce ve davranışından vazgeçmezsek gelecek nesillere yaşanır bir dünya kalmayacak. Eğer en fazla 10 yıl içinde doğa ile ahenk içinde, sürdürülebilir bir yaşam tarzına küresel olarak dönüşemezsek; doğadaki değişimler insan kontrolünden çıkacak ve sıcaklık artışı önlenemeyecek; dünya cehenneme dönecek. Acı gerçek bu. Ama bu gerçeği kabullendikten sonra hepimizin üzerine görevler düşüyor. “Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.? Bu hadis-i şerif bize yol gösteriyor. Başkasının yapıp yapmadıklarından mesul değilim. Ama elimden geleni yaptım diyebilmek isterim. Eğer artan sayıda insan elinden geleni yapmaya başlarsa kötü gidişatı dönüştürülebiliriz ve umut artabilir. Çoklu faydalar sağlayacak ormanlaştırma çalışmaları yürütmek bu açıdan çok kritik olacaktır.

Bilmeyen için İklim Değişikliği

Bilmeyen için İklim Değişikliği

A.B.D. halkının yarısı iklim değişikliğine inanmıyor. Dünyada ve ülkemizde de durumun farklı olduğunu sanmıyorum. İklim değişikliği var diyenlerin de çoğu neden kaynaklandığını bilmiyor veya bilse bile umursamıyor, bu çok büyük mesele konusunda herhangi bir şey yapmıyor. Neticede İklim değişikliğini araştıran az sayıda bilim insanı ve farkındalığı olan insan dışında pek önemseyen de yok.

Öncelikle ‘iklim değişikliği’ bir inanç meselesi değil; pozitif bilimle, ölçümle kanıtlanan bir gerçekleşen olay; ? Dünya genelinde uzun yılların ortalama sıcaklıklarında artış var. o 2018 Temmuz ayında tüm dünya çapında sıcaklık rekorları kırılıyor; İngiltere’de, Kanada’da 37 derece ile tarihin rekorları kırılıyor o İsveç’te aşırı sıcaklardan kuruyan meralar ve ormanlarda uzaydan rahatça izlenebilen devasa yangınlar çıktı. o Atina’da kırsal alanda başlayan yangınlar şehre ulaşınca 70’in üzerinde insan yanarak öldü. o Ülkemizin tüm bölgelerinde sıcaklıklarda artış var. o Örnek; 20 yıl önce Bursa’da yazları nadiren 30 derece üzerine çıkarken, bugünlerde yazları sıcaklıklar 30 derecenin altına düşmüyor. ? Bazı bölgeler gittikçe kuraklaşırken, bazı bölgeler de aşırı derecede yağış alıyor. o Tüm dünya çapında farklı bölgelerde anormal yağışlar, seller, toprak kaymaları yaşanıyor. o Ülkemiz genelinde bahar yağışlarında azalma var. Ama bazen yerel olarak aşırı yağışlarda sel ve toprak kaymaları yaşıyoruz. ? Afetlerde sayı ve şiddet olarak üstel artışlar var. o Hortumlar, kasırgalar, aşırı yağışlar, depremler, volkanik aktivite… hepsinde artışlar yaşanıyor. o Fırtına, kasırgalar devasa boyutlara ulaşıyor çok büyük zararlara neden oluyor.

Bunların hepsi gördüğümüz, ölçüm yaptığımız, arşivlediğimiz olaylar. Bilim insanları geçmişte kayıt altına alınanlarla karşılaştırıp farklılıkları bulur. İklimlerde bazen anormal durumlar meydana gelebilir, geçmiş verilere bakınca bu anormal durumların sıklığı da görülebilir. 50 yılda, 100 yılda bir meydana gelebilecek büyük fırtına veya yağışlar işte böyle anormal durumlardır, geçmişte olmuştur ama nadiren. Şimdilerde bu tür anormal olaylar aynı bölgelerde hemen her yıl yaşanmaya başladı – ölçümlerle bu değişimi gözlemliyoruz.

Kırsalda, doğa içinde yaşayan herkes bir değişim içinde olduğumuzun farkında; 10-15 yıl öncesiyle karşılaştırınca şimdilerde çok garip şeyler oluyor. Anormal yağışlar, dolu, hortumlar yanında aniden bastıran aşırı sıcaklar…

İklim değişikliği bir gerçek, bu değişim dünya çapında şu anda artan bir hızda ilerlemekte – yani daha kısa sürede daha fazla, ciddi etkilerini göreceğiz. Rus ruleti gibi, ne zaman kime nasıl vuracağını bilmediğimiz fekaletler zincirleri gelmeye devam edecek.

Hıristiyan bir ülkede afet olunca, ‘oh olsun’ diyebilen vicdansız, cahil insan; bugün orada masum bebeler, insanlar can verirken, bize vurduğunda onlar da bize ‘oh olsun’ mu desinler? Farkında mısınız hepimiz aynı gemideyiz (aynı ve tek bir dünya üzerinde aynı havayı soluyoruz, aynı sudan içiyoruz…); yangın var, birbirimizle didişmek sadece hepimize felaket getirir; oysa birlikte yangını söndürmeye çaba göstermeliyiz!

İklim Değişikliğinin Sebebi Ne?

Biz insanlarız.

Temel yaşam kaynaklarımızı (temiz hava, temiz su, temiz toprak, temiz gıda gibi) sağlayan doğanın, dünyamızın sınırları var. Sınırlı temiz su, sınırlı orman, sınırlı toprak gibi. İnsanlık olarak nüfusumuz hızla artarken, sınırlı doğal kaynakları da hızla tüketmeye devam ediyoruz – bu durum sürdürülemez çünkü önce doğanın denge ve döngüleri bozulmaya başlar, bozalan dengeler nedeniyle normal dışı afetler hız kazanır. Sonra yereldeki doğal ekosistemler hastalanır, bozulur, canlı türleri ya yokolur, ya da göçebilenler göçer ve ekosistemler çökmeye başlar – bu domino etkisi gibi çoğalır ve en nihayetinde bu yeryüzünde bildiğimiz yaşam düzeni çöker. Dünya tarihinde defalarca böyle dönemler yaşanmış ve her çöküş sonrasında doğa uzun yıllar içinde tekrar yeni bir döngüye, dengeye varmış ve yeni yaşam türleri gelişmiştir. Neticede gitmekte olduğumuz yol doğru değil – bu yolda ilerledikçe bolluk, bereket, refahın da geleceği yok. İnsandan çok daha güçlü olan doğa, kendisine zarar verildikçe tepkisini artırıyor ve asıl bolluğun bu yol olmadığı konusunda sürekli bizleri uyarıyor.

Çözüm;

Bizleriz.

? Doğanın bir parçası olduğumuzu, ? Doğanın bizler için çok değerli hizmetler yürüttüğünü (temel yaşam kaynaklarımızı meydana getirir), ? Bu hizmetleri yerine getirebilmesi için doğal ekosistemlerin korunması, bozulanlarının iyileştirilmesi gerektiğini, ? Gelecek nesillere daha bereketli, canlı bir doğa, dünya bırakmaya gayret etmemiz gerektiğini, ? Doğa ile ahenk içinde, doğal kaynakları sürdürülebilir bir şekilde kullanarak, insanlık olarak sürdürülebilir bir yaşama doğru dönüşmemiz gerektiğini farketmeli ve Problemin bir parçası olmak yerine çözümün bir parçası olmaya hep birlikte çaba göstermeye başlamalıyız. Ancak artan sayıda insan farkedip, elinden geldiğince çaba göstermeye başlarsa umut yeşerecek, değişim/dönüşüm ihtimali artacak.

Dünyayı değiştiremem ama kendim ve ailem için faydalı şeyler yapabilirim.

Mutfağınıza temiz/doğal gıda temini ile başlayın, çevrenizde benzer düşüncedeki insanlarla organize olun, temiz gıda toplulukları meydana getirin. Kendi doğal gıdanızı ürettiğiniz bahçeler kurun – terasta, balkonda bile bahçecilik yapabilirsiniz. Kırsalda temiz gıda üretenleri destekleyin. Kırsalın geçimine destek olursunuz, kırsalda bu tür çalışmalar yapmak isteyenlere yeni imkanlar açılabilir.

Çaba gösterme niyeti olunca adım adım yapabileceğiniz birçok faydalı çalışma olduğunu göreceksiniz; ? Enerjinizi güneş ve rüzgardan üretip enerji sarfiyat ve maliyetlerinizi düşürebilirsiniz. ? Bir sonraki evinizi doğal yapı malzemeleri ve pasif solar tasarımla yapıp inşaat ve işletme maliyetlerini düşürebilir ve sağlıklı, keyifli yaşam alanları kurabilirsiniz. ? Atıkları dönüştürürken para da kazanabilirsiniz; solucanlarla değerli kompost gübre oluşturma işi gibi. ? Tüketici olmak yerine üretici, dönüştürücü olabilirsiniz.

Daha güzel günler için hep birlikte…