İLK ve ÖNEMLİ İŞİMİZ: TOPRAK ÜRETMEK, TOPRAĞI KORUMAK
Yaşam kaynağımız olan toprağı ne kadar biliyoruz, değerini ne kadar önemsiyoruz?
  • Dünyada karalar 13 milyar hektar yer kaplar. Bunun ancak 1.4 milyar hektarı tarıma uygundur (onda biri)
  • Son 150 yılda dünya çapında, üst (bereketli) toprağın yarısını kaybettik. Sebep: erozyon, aşırı kullanım, kirlilik, tuzluluk, iklim değişikliği/kuraklık…
  • Ayrıca dünya çapında, genelde endüstriyel tarım çalışmaları sayesinde toplam tarım arazisinin %60’ını kirlettik, zayıflattık, öldürdük.
  • Son 50 yıl içinde ‘endüstriyel tarım’ gıdamızın çoğunu üretir hale geldi. (örnek: A.B.D.’de üretilen gıdanın %70’inden fazlası endüstriyel tarımdan geliyor. Bizde de artık pek farklı değil.)

Endüstriyel tarım, toprağın canlılığını önemsemiyor çünkü onlar için asıl önemli olan ‘üretim fazlalığı, bolluğu sağlamak’tır. Bitki yetişsin, bolca ürün versin, ama ne pahasına? Bir bitkinin yetişebilmesi için gerekli temel besinler (azot, potasyum, fosfor, v.b.) suni gübre olarak toprağa verilirse ve zararlılardan/hastalıklardan korumak için kimyasal ilaçlar kullanılırsa, bolca gıda elde ediliyor endüstriyel tarımda. AMA:

  • Sürekli çapalama, suni gübreler ve kimyasal ilaçlar toprağın dengesini, döngüsünü bozuyor.
  • Ayrıca bununla da kalmıyor, kimyasalların üretimi, iş makineleri, devasa tesislerin enerji ihtiyaçları v.b. nedeniyle iklim değişikliğini de hızlandırıyor – Endüstriyel tarım aktivitelerinden havaya salınan sera gazları, toplamın %24’üne ulaşmış durumda.
  • Suda çabucak çözünen suni gübreler toprakta uzun süre kalmıyor, yeraltı sularına karışıyor, derelere, göllere ulaşıyor ve oralardaki doğal denge ve döngüyü de bozuyor. Göllerimizde, derelerimizde toplu balık ölümleri bu nedenledir.
  • Endüstriyel tarım çok su ister, yağışların yeterli olmadığı bölgelerde yeraltı suları çekiliyor – yeraltı suları çok uzun yıllarda meydana gelir. Sürekli çekildiklerinde tükenmeye başlarlar: Konya ovası’nda olduğu gibi.
  • Ayrıca yeraltı suları ile yüzeye taşınan tuz mineralleri toprakta birikmeye başlar ve uzun zaman içinde toprakta aşırı tuz birikince o toprak ölür, artık hiçbir bitki yetişmez.
  • Uzun süre endüstriyel tarım yapılan (veya uzun süre mono tarım yapılan) araziler zaman içinde bereketinin çoğunu kaybederler ve ürün alabilmek için artan oranlarda enerji, kimyasallar gerekir. Bu durum sürdürülemez. Çözüm endüstriyel/mono tarım değildir.
  • Bugünlerde ‘topraksız tarım’ moda olmakta. Bitkileri topraktan koparıyorlar, böylece topraktan gelebilecek sorunlara, hastalıklara sınır çekiliyor. Bitki kökleri ya bir sıvı içinde ya da nötr bir medyum (taş yünü, coco peat, vermikülit, perlit v.b.) içinde büyüyor. Fabrikaları anımsatan devasa, komplike seralar içinde, dışarıdan tamamen tecrit ortamlarda (çünkü dışarıdan hiçbir hastalığın, sorunun içeri girmesi istenmiyor) çok bereketli üretimler yapılabiliyor artık, mesela 1 domates bitkisi 40-50 kilo domates verebiliyor. “TOPRAĞA ARTIK GEREK YOK” diyorlar. Hepsi birbirinin tıpa tıp aynı, mükemmel renk ve şekillerde domatesler, ürünler elde ediliyor. Dış görünüm böyle ama yediklerimiz:
    • Mineral, besin fakiri,
    • Birçoğunda kimyasal zehir kalıntıları var ve birçoğunda kanserojen madde var.

Toprak, yenilenemeyen ve hızla kaybedilen bir doğal kaynaktır. Zamanımız kalmadı, bazı bilim insanları önümüzdeki 12-17 yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklı kuraklıklar nedeniyle endüstriyel tarımın da iflas edeceğini ve insanlığın aç kalacağını tahmin ediyorlar.

Çözüm toprağı yoketmek veya topraktan kopmak olamaz. Çözüm ve doğrusu: “canlı, zengin (biyoçeşitlilik, besin, mineral açılarından), bereketli toprağı” korumak, artırmaktır. İşte bu sayfalarda ‘bereketli toprak’ elde etmek üzere çıktığımız yolda yaşadıklarımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Başlangıçta Belentepe Arazisi:

Yukarıdaki fotoğraf 1999 yılına ait, araziyi ilk aldığımızdaki hali. Köylü onlarca yıl araziyi tahıl tarlası olarak kullanmış. Toprağın bereketi çok azalmış. Ayrıca bölge geneli olarak üst toprak katmanı çok az, kaliteli üst toprak derinliği en fazla 30-40 cm civarında. Daha altta şist türü kırılgan, bol çatlaklı kayaçlar var. Üst toprağın su tutma kapasitesi düşük, yazları aşırı sıcaklarda toprak kuruyor. Ayrıca bol rüzgar alıyor.

Diyeceksiniz ki, bunca zorluk varken neden bu araziyi aldınız?

O zamanlar permakültürü bilmiyorduk. Doğal güzelliğine, temiz havasına, manzarasına hayran kaldık. Sadece bunlara kanarak bir arazi almanın zorluklarını da kısa süre içinde yaşamaya başladık. Türlü sıkıntılarla geçen yıllardan sonra bir çözüm arayışı neticesinde permakültürle tanıştık (Bu evreyi Hikayemiz bölümünde okuyabilirsiniz).

Permakültür eğitiminden sonra önümüzde bir yol haritası belirdi; neyi, nasıl, ne zaman yapmalı gibi sorulara cevapları bulduk. Öncelikli işimizin toprağımızı canlandırmak, güçlendirmek olduğunu anladık.

2019’da Belentepe arazisinin tamamını ‘gıda ormanı’na dönüştürme çalışmalarını tamamladık:

Gıda Ormanımız içinde toprak yüzeyini örtücü yonca türleri, üzüm bağı, böğürtlen/frenk üzümü gibi çalı türleri, çeşitli meyve ağaçları, ceviz/kestane gibi yemiş ağaçları, akasya/gülibrişim/erguvan/sefora gibi baklagil ara katman ağaçlar ve akçaağaç, çınar, dişbudak gibi tepe ağaçlar bulunuyor.

Eğimli arazide kontürde hendekler, teraslar oluşturduktan sonra bu hendekler çevresinde ağaçlandırma/bitkilendirme çalışmaları yaptık. İlk toprak işleri bittikten sonra buralarda toprağa bir daha dokunmadık, çapalamadık.

İlk Çalışmalar: Hendekler, Hügelkültür

Öncelikle meyilli arazide suyun aşağılara akıp gitmesini önlemek amacıyla hendekleme çalışmaları yapılır. Arazinin eş yükselti eğrilerine paralel olacak şekilde teraslama yaptık. Bu teras üzerinde bir çukur açtık ve içini ormanda atıl duran çürümeye yüz tutmuş ağaç kütükleriyle, dallarla doldurduk. Ardından bu kütüklerin üzeri berideki toprakla örtüldü. Bu çalışmalara Kasım 2011’de başladık.

Kütüklerin üzerinde bir tümsek oluşturduk. Meyil yukarı hatta ise bir hendek oluşmuş oldu. Bu tümseğin üzerine kompost gübre, kalsit/dolomit gibi mineraller attık. Ardından tümseklerin üzerine tohum karışımı attık (alfalfa, fiğ, korunga, yonca, çayır üçgülü, roka, ıspanak, tere, dereotu, marul, soğan…).

Toprağı Koruma ve Toprak Üretme:

Permakültürde toprak sürekli çapalanmaz çünkü her çapalamada toprağın dengesi altüst olur, bereketi azalır, çıplak kalır ve güneşte kurur. Toprak çıplak kaldığında orada hızla özellikle yayılmacı otlar çıkar.  Eğer arazide ot çıkacaksa, ayrık otu gibi yayılmacı ve sorun olacak bitkiler yerine toprağı zenginleştiren, yeni üst toprak oluşturan bitkiler çıksın isteriz.

Başlangıçta yabani otları bastırmak ve yeni tohumları toprağa atmak için ilk bir çapalama yapılır. Araziye atılan baklagil ve yeşil gübre bitki tohumları (korunga, fiğ, alfalfa, yonca, çayır üçgülü, kırmızı üçgül…) kısa sürede toprak üzerinde yayılır, büyür, diğer otları bastırırlar. Bu bitkiler Mayıs ayı içinde diz boyuna ulaştığında çiçek açmadan önce biçilir, toprak üzerinde bırakılır. İşte o anda şu faydalar gerçekleşir:

  • Bitki kökleri küçülür ve civarlarına azot salarlar – yani toprağı doğal olarak gübrelerler
  • Kökler küçülüp, çürürken toprağı doğal olarak gevşetirler,
  • Biçilmiş yapraklar toprağı bir battaniye gibi örter, toprağı güneşten, sıcaktan korur, su kaybını azaltır
  • Toprağın organik madde oranı artar – bu da toprağın daha fazla su tutmasını sağlar
  • Yeni üst toprak oluşur.
  • Toprak kendi kendine güçlenir, bereketlenir!

Toprakta yeni çıkmaya başlamış baklagil otlar: kırmızı üçgül, korunga, fiğ, alfalfa… bir arada. Ayrıca başlangıtaki tohum karşımına arı otu (phaceila) hardal otu, roka, marullar da eklenebilir.

Toprak üstündeki doğal örtücü. Toprak çok daha uzun süre nemini koruyor. Otlar diz boyuna geldiklerinde biçilir ve olduğu yere yatırılır. Biçimden sonra baklagil otlar tekrar yükselmeye başlar.

Toprağı zenginleştirmek, korumak, yeni toprak elde etmek için en elzem madde: MALÇ’tır. Malç olarak kullanılabilecekler:

  • öğütülmüş ağaç dalları,
  • saman,
  • talaş,
  • biçilmiş yeşil gübre bitki yaprak/dalları

Budama sonucu atılan dalları malç makinesi ile öğütebilirsiniz. Malç’ın faydaları:

  • Toprak örtücü – toprağı yazın aşırı sıcaktan, kışın soğuktan korur. Toprağın nemini tutmasına destek olur.
  • Yabani otların çıkmasını önler.
  • Patikalarda kaplama olarak kullanılabilir
  • Toprakla karıştırıldığında topraktaki organik madde oranını artırır bu da toprağın bereketini ve su tutma kapasitesini artırır.
  • Bir yığın halinde üzeri örtülüp birkaç ay bekletilirse, törf’e döner – fidelemede kullanılır.
  • Malç ile taze hayvan gübresini belli oranlarda karıştırıp beklettiğinizde kompost gübre elde edersiniz.

Kompost:

Kompost gübre toprağın ihtiyacı olan hemen tüm besinleri içerir. Kompost yapmak, bir anlamda toprağa geri vermektir. Doğanın doğal çürüme işlemini kullanır.

Belentepe’de sürekli kompost gübre yaparız çünkü kompost hiçbir zaman yetmez, ne kadar çok yapılırsa o kadar iyi. Çiftlikteki biçilen otlar, kuru yapraklar, dallar, mutfaktan organik atıklar toplanır, taze hayvan gübreleri ile karıştırılıp komposta dönüştürülür. Kompost oluşumu, atıkların içindeki şeker, protein, karbonhidrat ve yağ asitlerinin böcek ve mikro organizmalar sayesinde bozunması olayıdır.

Oksijen + Rutubet + Mutfak artıkları + bahçe artıkları + böcek/solucan ve mikro organizmalar = KOMPOST

Her kompost gübresinin tam kalbine kırmızı kaliforniya solucanlarımızdan bir avuç koyuyoruz. Solucanlar hem kompost dönüşümünü hızlandırıyorlar hem de kompostla birlikte toprağa karışarak, faydalı vazifelerine toprakta devam ediyorlar.

Sıvı/EM Gübreler:

Toprak canlıdır. Toprak içinde milyonlarca tür canlı yaşar. Bunların bazıları özellikle bereket için çok faydalı, gerekli bakteriler, mantarlardır. Toprağın bereketini artırmak için toprağa faydalı mikroorganizmaları da vermekte fayda vardır. Faydalı bakterilerin bir kısmı çoğalmak için oksijene gerek duyar (aerobik) bir kısmı da oksijensiz ortamda gelişir (anaerobik). Belentepe’de her iki tür bakterileri de çoğaltıp toprağımıza veriyoruz. Sevgili bakterilerimizin gelişimlerini de mikroskop altında izliyoruz.

Ana kültür bakterileri çoğalabilecekleri, gıda dolu sıvı içine koyduktan sonra, günler içindeki gelişimlerine, sıvı içindeki nüfuslarına bakıyoruz. Sıvıda bollaştıklarında da toprağımıza veriyoruz.

Toprağı ve bitkileri zenginleştirmek için Kompost Çayı:

Zengin bir kompost elde ettikten sonra, direkt toprağa, bitki diplerine atılacağı gibi, ayrıca ‘kompost çayı’ da yapılabilir. Bir miktar kompost gübreyi bir file veya kadın çorabı içine koyun, bir kova içine yerleştirin. Kovayı suyla doldurun (klorsuz). Bu haliyle 5-6 gün bekletin. Ardından kovadaki sıvıyı 1/8-1/10 gibi bir oranla suyla seyreltin, bitki köklerine verin veya yapraklara spreyleyin. Sıvı içinde hem bitkiler için zengin besinler hem de faydalı bakteriler vardır. Daha hızlı ve bereketli kompost çayı için kovadaki suya doğal pekmez veya melas ekleyebilirsiniz – bakteri gıdasıdır ve sıvıda daha fazla faydalı bakteri çoğalmasını sağlar. Ayrıca daha hızlı kompost çayı için akvaryumcudan suya hava kabarcıkları üfleyen aparatı alıp kova içine koyabilirsiniz. Bolca oksijenlenen sıvı daha kısa sürede olgunlaşır – 24 saat içinde kompost çayınız hazır olur.

Toprağınız canlı, mineral ve canlı türleri açısından çeşitli ve zengin olursa, bu topraktan aldığınız ürünler de o kadar besin açısından zengin ve bereketli olur. Ayrıca canlı toprakta yetişen bitkiler hastalıklara, zararlılara karşı da çok daha dirençli olacaktır.

Modern tarımda toprağa attığımız suni gübrelerle, zehirli ilaçlarla toprağımızı öldürüyoruz. Sanıyoruz ki toprağa vereceğimiz birkaç mineral (azot, potasyum, fosfat…) sayesinde bereket ilelebet devam edecek. Oysa yukarıdakine benze çalışmalar ile, toprak kendi kendine bakacak güce erişebilir ve bereket te gelir.