Orman yangınları ve yokolan geleceğimiz

20 Temmuz ve 20 Ağustos 2019 tarihleri arasında, yani son bir ay içinde Türkiye’20 Temmuz ve 20 Ağustos 2019 tarihleri arasında, yani son bir ay içinde Türkiye’de meydana gelen orman yangınlarında 1344 hektar, yani 1244 futbol sahası büyüklüğünde bir alan kül oldu. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre Ocak’tan bu yana 1345 orman yangınında toplam 2987 hektar orman yandı. İstatistiklere göre ülkemizde her yıl meydana gelen 4000 yangında 10 bin hektar ormanlık alan zarar görüyor. Türkiye orman yangınlarında riskli ülkeler arasında. Aynı günlerde Brezilya’nın Amazon Ormanları’nda da devasa yangınlar meydana geldi. Ocak ile Ağustos ayları arasında Brezilya’da 74000 yangın meydana geldi ve tarihi rekorlar kırıldı. Yangınların çoğunun sebebi ormandan tarım ve otlak arazileri açmak üzere kundaklama. Globalforestwatch.org web sitesi küresel ve yerel ormanların değişimini takip ediyor; çok değerli bilgiler ve araçlar içeriyor. Bunlardan bir tanesi küresel orman yangınları uyarı sistemi. Son 24 saat içinde dünya çapında devam eden yangın bölgelerine bir bakın aşağıdaki haritada:

 

2019’un Haziran ve Temmuz aylarında küresel çapta sıcaklık rekorları kırıldı. Aşırı sıcak ve kurak geçen yaz aylarında haliyle orman yangınları da artıyor. Bir çırpıda yanan, yokolan ormanın yerine yenisinin oluşması çok uzun süreler alıyor. Küresel çapta ormanların durumunu merak ediyorsanız yine Global Forest Watch’da bulacaksınız.

 

2001 ile 2018 arasında küresel olarak 361 milyon hektarlık ağaçlık alan kaybedilmiş ? toplam küresel ormanlık alanın %9’u ediyor. İnsanoğlu kestiği, yokettiği ormanların yerine de 80.6 milyon hektarlık alanı ağaçlandırmış bu zaman süresinde; yokettiğinin dörtte biri bile etmiyor. Türkiye’ye gelince, 2001 ile 2018 arasında 461 kilohektar orman kaybedilmiş; toplamın %4.6’sı. 2001 ile 2012 arasında 178 kilohektar alanı da ağaçlandırmışız; kaybettiğimizin yarısından azı bu. Kişisel ve kısa süreli çıkarlar için ormanların katli ile doludur tarih sayfaları. Zaten insanlığın ilerlemesi, gelişmesi için doğanın katli vaciptir anlayışı hakim küresel olarak. “Ormanlık alanın %9’u kaybolmuşsa, %90’ından fazlası duruyor, sorun olmaz?? diyebilirsiniz. Ama sınırları ve kısıtlı kaynakları olan bir dünyada üstel artışla çoğalıp tüketmeye ilelebet devam edemezsiniz; bu davranış sürdürülemez ve nihayetinde çok büyük sorunlar, çöküşler yaşanır. Eğitimlerde anlattığım bakteri hikayesini burada paylaşmak isterim: Bir test tüpüne tek bir bakteri koyarsın. Bu tüp içinde bakterinin gelişmesi, çoğalması için gerekli besinler vardır. Bakteri dakikada bir çoğalmaya başlar ve 1 saat sonra test tüpü tamamen bakteri ile dolmuştur. Tüpte artık yiyecekleri gıda kalmaz ve topluca ölürler. Kursiyerlere sorarım: ‘Sizce kaçıncı dakikada tüpün yarısı bakteri ile doluydu? Akıllı birileri çıkar ve cevaplar: 59. dakikada. ‘Peki tüpün dörtte biri kaçıncı dakikada bakteri ile doluydu? Cevap: 58. dakika. Bakterilerden akıllı bir tanesi 58. dakikada diğerlerine dönüp sorsa: ‘Ya arkadaşlar bizim yapmakta olduğumuz davranışta bir yanlışlık var, böyle giderse 2 dakika sonra hepimiz öleceğiz.’ Diğer bakteriler ‘bu herif kafayı sıyırmış’ derler ve eklerler ‘ya oğlum baksana daha engin alanlar var çoğalabileceğimiz. Hala %75 boş. Sen bu saçmalıklarınla ortalığı karıştırma, bize bırak. Bak ne güzel yaşıyoruz. Kontrol bizde, merak etme sen.’ Tabi bakteriler böyle düşünecek zekaya sahip değiller? Tamam gelişmek için doğanın katli vacip demeye devam edelim, ama nereye kadar? Nerede duracağız? Durabilecek miyiz? Şu anda Türkiye’nin uzaydan çekilmiş bir fotoğrafına bakın ? hala çoğu alan doğal gibi; şehirlerden, endüstrilerden çok daha fazla doğal alan var. 100 yıl sonrasını hayal edelim; öyle gelişmişiz ki artık ülkenin çoğu alanı endüstrileşmiş, betonlaşmış. Uydu fotoğrafına bakınca doğal alanlar sadece ufak adacıklar gibi kalmış; hemen her yer beton ormanı. Bu mümkün mü? Ormanlar kendi yerelleri dışında küresel ve yaşamsal işleyişlerde çok önemli aktörlerdir. Dünyada yaşamın devamı için önemli ekosistem hizmetleri sunarlar. Karbonu depolarlar; insanoğlunun fosil yakıtları yakmaya başladığı 200 yıldan fazladır havaya fazladan salmakta olduğu karbonu da depolarlar. Toprak meydana getirirler, erozyonu önlerler, suyun hızını keserler, su depolarlar. Ormanlar yağmur meydana getirir. Ekosistemlerin en zengin, bereketli ve dirençli halleridir. Bizlere türlü ürünler sunarlar. Vatanın omurgası gibidirler. Ormanları kaybolan ülkelerde insanların yaşamları çok zorlaşır; güneyimize bakmanız yeterli: Suriye ve Irak’ın yüzölçümlerinin çok azı orman olarak kalmıştır; oysa eskiden buralar insanlık medeniyetinin doğduğu bereketli Mezopotamya idi. Biz gelişme yolunda ormanları, doğayı katlederken; bu davranışın eninde sonunda bize feci etkileri olacağını düşünmüyoruz. Tek bir insanın belki de pek zararı olmayabilir ama milyarlarca insan benzer şekilde davranınca küresel etkileri oluyor. İnsanlık olarak çok zor ve kritik bir noktadayız; eğer böyle gelmiş böyle gider düşünce ve davranışından vazgeçmezsek gelecek nesillere yaşanır bir dünya kalmayacak. Eğer en fazla 10 yıl içinde doğa ile ahenk içinde, sürdürülebilir bir yaşam tarzına küresel olarak dönüşemezsek; doğadaki değişimler insan kontrolünden çıkacak ve sıcaklık artışı önlenemeyecek; dünya cehenneme dönecek. Acı gerçek bu. Ama bu gerçeği kabullendikten sonra hepimizin üzerine görevler düşüyor. “Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.? Bu hadis-i şerif bize yol gösteriyor. Başkasının yapıp yapmadıklarından mesul değilim. Ama elimden geleni yaptım diyebilmek isterim. Eğer artan sayıda insan elinden geleni yapmaya başlarsa kötü gidişatı dönüştürülebiliriz ve umut artabilir. Çoklu faydalar sağlayacak ormanlaştırma çalışmaları yürütmek bu açıdan çok kritik olacaktır.